Gün batımına doğru ilerliyordum
sessiz, yorgun ve kırgın bir şekilde. Dikenli yollarda yürüyordum; ayaklarıma
dikenler batıyordu ama aldırmıyordum kalbimin sızısı bu acıyı bastırıyordu.
Aklım uçmuş gitmişti başımdan gaipten sesler duyuyordum. Hafiften esen rüzgâr
mı kulağıma bir şeyler fısıldıyordu yoksa gökteki bulutlar mı bana sesleniyordu
anlayamıyordum. Yürüyordum sadece yürüyordum; gün batımına doğru ilerliyordum.
Bir dere gördüm ileride. Gittim
oturdum derenin kenarına. Ayaklarımın acısını hissettim oturduğum anda.
Dikenler esir almıştı ayaklarımı adeta. Dikenleri çıkarmaya karar verdim
ayaklarımdan. Ama sonra düşündüm çıkarmak doğru bir karar mı diye? Tereddüte
düştüm. Öyle bir tereddüttü ki bu, sanki bedenimi bu tereddütün sarmaşıkları
esir almıştı. Düşündüm ve karar verdim. Dikenleri çıkarmanın aşkıma ihanet
olduğunu düşündüm ve çıkarmamaya karar verdim. Çünkü o dikenler aşkımın bana
emanetiydi ve onları çıkarmak emanete yapılacak bir ihanetti.
Kalktım, yürümeye başladım. Kızgın
toprak ayaklarıma ve tüm bedenime öyle bir his veriyordu ki volkan olup
patlayasım geliyordu. Bir yandan kızgın toprak üzerindeki dikenler ayaklarıma
batarken diğer yandan da düşündüm. Aşk nasıl bir şeydi? Aşk insana dikenli yollarda
yalınayak yürümeyi öğretiyordu. Aşk insanı patlamaya hazır bir volkan hâline
getiriyordu. Aşk öyle bir sarmaşıktı ki tüm bedenini esir alıyor; elmanın
içindeki kurt gibi seni içten içe kemiriyor; benliğinden uzaklaştırıyor; seni
"Mecnun"a döndürüyordu. "Aşk" oysaki üç harflik bir
kelimeydi. Tuhaf ki bu üç harf insanı kor ateşlerin içine atıyordu. Aşk üç harf
bir kelime... Neler de yaptırıyordu insana.
Neydi aşk neydi aşkın efsunlu
dünyası? Yalınayak dikenli yollar üzerinde yürümek mi? Kışın buz gibi suyla
abdest alıp camiye koşmak mı? Burnunu
kırarcasına, alnını acıtırcasına secdeye varmak mı? Mecnun gibi çöllere düşüp
kurtlarla, kuşlarla, ceylanlarla arkadaşlık etmek mi? Aşkının hayaliyle
yetinmek mi? Ferhat gibi dağları taşları delmek mi ? Tüm bedeni, ruhu saran,
insanın aklını başından alan zehirli bir sarmaşık mı yoksa bir şifa mı?
Düşündüm, düşündüm, düşündüm. Bulamadım. Sonra büyük bir gürültü koptu ve
sıçrayarak uyandım. Gök gürlemişti ve dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur
yağıyordu. Dikenler, kızgın toprak, sarmaşıklar, aşk buhranı ve gün batımı
hepsi bir rüyadan ibaretti. Yatağımdan kalktım ama yürümekte zorluk çekiyordum.
Çünkü sol yanım sızlıyor ve ayaklarımı yere basamıyordum. Ayaklarım diken
batmışçasına acıyordu.
Blogunuzu takibe aldım, güzel bir yazı olmuş emeğinize sağlık .
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Lütfen takipte kalın :)
SilAşk hem gül hem dikendir
YanıtlaSilseven sevdiğinin gönlüne gül dikendir.
Takipçiniz oldum, siz de beni takip ederseniz memnun olurum.
http://erhantigli.blogspot.co.at/
Hoş geldiniz. Teşekkürler :) Tabii ki hemen uğruyorum :)
SilAhhh o dikenler , yüreğe batıranlar
YanıtlaSilSormayın :) O yüreğe batanlar hiç çıkmıyor... Teşekkürler :)
SilBlogumda bir aralar nacizane bir mim başlatmış idim, "Yorum Yağmuru" adı altında... Takipte olduğum blogların ilk yayınlarından itibaren bütün yayınlarına yorum yapıyorum.
YanıtlaSilBana göre aşk, Fuzuli'nin;
“Ger ben ben isem nesin sen ey yâr
Ger sen sen isen neyim men-i zâr ”
dizelerinde gizli...
Yayın için teşekkürler!
Çok teşekkürler katkınız için :)
Sil