Hayatın İçinden etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hayatın İçinden etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Nisan 2020 Salı

Gece ve Salgın Günlerinde Geri Dönüş


Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/moon-and-stars-813269/

Gecenin bize söyledikleri var aslında: Sessiz ol, sessizliği dinle ve içine kapan! Sessizliğin sesini dinleriz gece olunca. Ruhumuzun derinliklerinde kopan o fırtınalar gece olduğu zaman ortaya çıkar. İnsan daha samimidir geceleri, kendine ve başkalarına itiraf edemediği gerçekleri itiraf etmeye başlar. Tutarsızlıklar denizinde boğulan insanlığın çırpınışları gözlerinin önüne gelir. Evet... İnsan tutarsız bir varlıktır. Çıkamaz o tutarsızlıklar girdabından. Bir gün ak dediğine ertesi gün kara diyebilen bir varlıktır aslında insan. Hem de bunu utanmadan pişkin pişkin yapar. Kararsızdır insan, aldığı kararları tam anlamıyla uygulayamaz. Çünkü iradeli değildir. İradeli olsaydı zaaflarına yenik düşmezdi. Evet... Bir de işin zaaflar boyutu var. İhtiras, para, şehvet, makam ve aklınıza gelebilecek her şey... Hepsine düşkündür ve hepsine karşı zaafı vardır insanın. Hepsinin peşinden koşar ve olmadık, akla gelmeyecek işler yapar. Bozguncu, bencil, tutarsız, düşkün... Ne varsa bizde vardır. 

İşte yukarıda "gece" demiştim. Yine gece oldu ve bunlar aklıma geldi. Sonuç: Bunları kağıda dökmek, bilgisayara geçirmek ve sizlerle paylaşmak... Belki karamsar bir tablo çizmiş olabilirim ama bu yazıya döktüklerim maalesef insana ait gerçeklikler... Ve gerçekler çoğu zaman acıdır. 

Sessizliğin ve durgunluğun hakim olduğu günler yaşıyoruz. Koronavirüs geldi ve hayatımızın merkezine oturdu ve bunun etkilerini fazlasıyla yaşıyoruz. Günlük koşuşturmaların azaldığı bu modern hayatta daha önce görmediğimiz, hiç alışık olmadığımız bir süreçten geçiyoruz. Günler artık daha sakin, geceler her zaman olduğu gibi sessiz... Bu arada şunu söyleyeyim: Geceler hep bana huzurlu gelmiştir. Gece olduğu zaman insan karanlığın ve sessizliğin aynasında kendisini, diğer insanları, olayları ve olguları daha yalın ve berrak görebiliyor. Michael Ende ne demişti ünlü "Momo" adlı eserinde: "Herkes uykuya dalmışken, tüm dünya berraklaşıyor. Tıpkı bir nehir gibi, anlıyor musun?" 

Değerli dostlar, askerlik görevim ve diğer sebeplerden dolayı ara vermek zorunda kaldığım blog dünyasına şu an itibariyle dönüş yapıyorum. Hepinizi özledim. Evde kalın ve sağlıklı kalın. Selametle...

5 Ağustos 2019 Pazartesi

Bizi Kitaplara Kaçıran İnsanlara Teşekkürler


Tavırlarıyla, konuşmalarıyla, hareketleriyle çevremizde öyle itici öyle sevimsiz insanlar var ki, onlar bizleri tam anlamıyla hayattan soğuturlar, yaşama sevincimizi adeta elimizden alırlar. Bezdirirler, bezdirmekle kalmazlar çileden çıkarırlar bizleri. Hemen hemen herkesin çevresinde az da olsa çok da olsa bu türden insanlar vardır. İnsan bu... İyi niyetlisi de var, kötü niyetlisi de... Ahlâktan, etikten, edepten anlayanı da var, anlamayanı da var. Bir de işlediği kabahati bilmesine rağmen pişkin pişkin etrafta dolanan, yüzü kızarmayan insanlar var. Bizi üzen, kıran, hak yiyen insanları Allah'a havale ediyorum. 

Aslında o insanlara bir yandan da teşekkür etmek lazım. Yukarıdaki görselde de olduğu gibi. Bu görseli sosyal medyada gördüm. Kaynağını bilmiyorum, bilseydim yazacaktım. Neyse... O insanlara bir yandan da teşekkür etmek lazım diyordum. Bizi kitaplara kaçırdıkları için. Bizleri okumanın o büyülü dünyasına ittikleri için. Kitaplar öyle zamanlar oluyor ki gerçekten bizler için adeta huzurun merkezi oluyor. Nitelikli, bizlere bilgi, görgü ve deneyim kazandıran, ufkumuzu genişleten, kültürümüzü, birikimimizi geliştiren ve genişleten kitapları hayatınızdan eksik etmemeniz dileğiyle...

NOT: Yazıda bahsi geçen itici, sevimsiz, ahlâk ve ilke bilmeyen, pişkin insanları fazla kafaya takmayın. Allah'a havale edin ve yolunuza devam edin. Unutmayın ki vakit boş insanlarla uğraşılmayacak kadar kısa ve değerlidir. 

2 Temmuz 2019 Salı

Leonardo da Vinci'nin Robotu




Merhaba değerli okurlar. Sizler de çok iyi bilirsiniz ki bilgi edinmenin, insanın kendisini geliştirmesinin en iyi ve etkili yollarından birisi düzenli olarak kitap okumaktır. İnsan nitelikli kitapları ve dergileri okuyarak kendisini geliştirir; kendisini geliştirdikçe de toplum hayatında diğer insanlara göre bir adım önde olur. Ancak bazı durumlar var ki sadece kitap okumak yetmez. Böyle durumlarda okuma etkinliğini bazı değişik faaliyetlerle desteklemek gerekir. İlkokul öğrencilerinin sadece kitap okuyarak bilimi tam olarak anlayamayacağının farkında olan Japonlar, onlara bilimi sevdirmek amacıyla Leonardo da Vinci'nin çalışmalarını kendi ağzından basit bir şekilde anlatmak amacıyla robotunu üretmişler. 

Osaka Üniversitesi ve Fujikin şirketinin ortaklaşa yürüttüğü bu proje çocukların daha küçük yaşlardan itibaren bilime ilgi duyması amacıyla hayata geçirilmiş. AA muhabirine konuşan Fujikin Pazarlama Müdürü Kouichi Nakamura bu konuda şunları söylüyor: "Böylece öğrencilerin eğlenerek ve heyecan duyarak bilimi öğrenmelerini sağlarken, aynı zamanda geleceğin bilim insanlarını da eğitiyoruz."

Biraz da da Vinci robotu hakkında bilgi verelim. Vinci'nin robotu bugün sadece belli bir bilgiyi tekrar edebiliyor. Amaç robotun insanların sorularına cevap vermesini ve Google ile bağlantı kurmasını sağlamak. Vinci robotu İngilizce, Japonca ve İtalyanca da konuşabiliyor. Ayrıca bu proje sadece Leonardo da Vinci'nin robotu ile sınırlı kalmayacak. Osaka Üniversitesi ve Fujikin şirketinin yaptığı bu çalışmanın ileriki aşamasında amaç ünlü bilim insanı Albert Einstein'ın robotunu da üretmek. 

Japonlar geçmişten günümüze belli bir disiplin çerçevesinde bilim ve teknoloji alanında üreten bir toplum. Ünlü bilim insanı ve ressam Leonardo da Vinci'nin robotunu üreterek çocukların bilime karşı ilgi duymalarını sağlamışlar ve bu konuda oldukça kararlı adımlar atıyorlar. Bizim de bilim ve teknoloji alanında çağımızın gereklerine uygun üretimler yapmamız şart. 

Bu yazımda Leonardo da Vinci'nin robotu hakkında sizlere bilgi vermeye çalıştım. Herkese mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler diliyorum.

26 Haziran 2019 Çarşamba

Down Sendromlu Kızının Güzel Gülüşünü Bebeklere Aktaran Bir Anne



Merhaba değerli Aylak Editör okuyucuları. Her gün düzenli olarak hem internetten hem de televizyondan haberleri takip etmeye gayret ediyorum. Bugün internette haberlere göz atarken bir haber ilgimi çekti. Televizyonda çeşitli haber bültenlerinde de bu habere rastladım ve bunu sizlerle paylaşmaya karar verdim. Daha önce özel eğitim alanında çalışmış biri olarak özel gereksinimli çocuklara sahip anne-babaların nasıl bir durumda olduklarını az çok anlayabiliyorum. Gerçekten zor bir durum. Ben çalıştığım bir yıllık süreçte hiç down sendromlu çocukla çalışmadım. Otizmli öğrencilerin eğitimiyle ilgilendim. Hepsi o kadar masum, o kadar temiz ki... Onlardan ayrılırken yaşadığım o üzüntüyü sizlere anlatamam. Hâlâ aklımdalar ve sanırım ölünceye kadar da aklımdan çıkmayacaklar. Neyse, asıl meseleye geleyim isterseniz.

Tekirdağ'da yaşayan öğretmen Süreyya Ülkü Güler down sendromlu kızı 3,5 yaşındaki İnci Su'nun gülüşünü, tasarladığı bebeklere aktarmış. Bu güzel yürekli anne Aralık ayından bu yana yaklaşık 200 kadar oyuncak bebek yapmış ve kızının gülüşünün her yere her insana yayılması için bu bebekleri yapmaya devam edeceğini belirtmiş. 
İnci Su ve annesi 

Değerli okurlar sizler de bilirsiniz ki oyuncak sektöründeki tüm oyuncak bebekler kusursuz bir güzelliğe sahip olarak üretiliyor. İnci Su'nun annesi Süreyya Ülkü Güler, bu  bebeklerle oynayan çocuklarda bu algının kırılması adına down sendromlu bebeklerin yanı sıra tekerlekli sandalyede oturan bebekler tasarlayacağını da sözlerine ekliyor. 

Ben de bu güzel ve kutlu çabası için Süreyya öğretmenimizi kutluyor ve güzel kızı İnci Su ve ailesiyle birlikte güzel bir hayat geçirmesini temenni ediyorum. 




30 Nisan 2019 Salı

Kısa Kısa Notlar: İyilik ve Merhamet, Hedefsiz İnsan

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/person-holding-orange-pen-1925536/

Merhaba değerli okurlar. Yine bir "Kısa Kısa Notlar" serisine ait bir yazıyla karşınızdayım. Bugün sizlere iki farklı başlıktan oluşan notlarımı aktarmak istiyorum. Bugünkü başlıklarım "İyilik ve Merhamet" ve "Hedefsiz İnsan".

Not 1: İyilik ve Merhamet 

Hayat acımasız bir okul ve biz bu acımasız okulda her gün yeni şeyler öğreniyoruz. Her insana güvenilmeyeceğini, iyiliğin bazen kötü sonuçlar doğurabileceğini, merhametten maraz doğabileceğini hayatımızın sonuna kadar unutamayacağımız acı tecrübeler sonucunda öğrenebiliyoruz. Çünkü vefalı, iyi niyetli insanlar olduğu kadar nankör, kötü niyetli insanlar da var. Ama demiyorum ki bu kötü insanların varlığı nedeniyle iyilik yapmayın, merhamet göstermeyin. Böyle bir şey demek haddime değil zaten. İyilik yapmak da merhamet göstermek de Allah'ın emri. Bize düşen görev her ne olursa olsun, başımıza ne gelirse gelsin, emre itaat edip iyilikten ve merhametten vazgeçmemek. Merhamet insanı insan yapan, insana insan olduğunu hatırlatan en güzel duygudur. Her ne olursa olsun iyilikten ve merhametten vazgeçmeyelim, genç kuşakları da bu doğrultuda eğitelim. Bu yoldan şaşmadığımız müddetçe eminim ki tünelin öbür ucunda bizim için hazırlanmış mükafatlar var. Bu mükafatlara erişmek içinse ümidimizi kaybetmemek gerek.

Not 2: Hedefsiz İnsan 

Yaşamın, yaşamanın anlamı kişiden kişiye göre değişir. Bu biraz da kişinin dünya görüşüyle de ilgilidir kanımca. Ama bir de yaşamın anlamını bulamayan insanlar vardır. Yaşamın anlamını bir türlü bulamayan insan oradan oraya savrulur durur. Bilinçsizdir çünkü. Hedefi yoktur, hedefsiz insan ise karanlıkta fenersiz yürüyen bir insan gibidir. Yürür ama nereye yürüdüğünü bilemez. 

Hayatta her zaman hedeflerimiz olmalı. Hedefler insanı hayata bağlayan, insanda mücadele dürtüsünü uyandıran unsurlardır. Yaşamın anlamını bulan, hedefi olan insanlar zorluklar karşısında yılmaz ve mücadele ederler. Hedefsiz insan ise motive olmakta zorlanacağı için başarısızlığa mahkum olur. 

Gerçekçi hedeflerimizin olması dileğiyle... Herkese mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler...

23 Nisan 2019 Salı

Çocuklara Değerli Olduklarını Hissettirmek

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/baby-touching-woman-s-face-1257110/


Çocuklar, Yüce Allah'ın bizlere sunduğu en güzel lütuflardan birisidir. Onlar saftır, masumdur, tertemizdir. Çocuklarda merak duygusu üst düzeydedir, sürekli soru sorarlar ve öğrenmeye çalışırlar. O kadar meraklıdırlar ki, bazen çok soru sorarak biz yetişkinleri bunaltacak seviyeye getirirler. Bunalsak bile, onların sorularına elimizden geldiğince düzgün bir şekilde cevap vermeli, onları tersleyerek incitmemeliyiz. Onları incitmemiz, kırmamız halinde hem özgüvenlerini zedelemiş oluruz hem de merak duygularına zarar vermiş oluruz. Terslenen, azarlanan çocuklar ebeveynlerinden çekindikleri için soru soramaz hale gelirler, özgüvenleri azalır ve öğrenmeye kapalı bir hale gelirler. 

Çocuklarımıza hak ettikleri gibi saygın davranmalı, onlara değerli olduklarını hissettirmeliyiz. Daha doğrusu onlara birey olma duygusunu yaşatmalıyız. Kendisini değerli hisseden çocuklar diğer akranlarına göre psikolojik olarak kendilerini iyi hisseder ve başarıya ulaşmada onlara göre avantajlı bir konumda olurlar. 

Değerli anne-babalar, şunu unutmayın ki çocuklar da bir bireydir, toplumun bir ferdidir. Onların da kalbi var, onlar da tıpkı biz yetişkinler gibi ruhsal değişimler, psikolojik dalgalanmalar yaşarlar. Hani biz yetişkinler kimi zaman kendimizi iyi hissederiz, kimi zaman da çok mutsuz, huzursuz oluruz ya işte çocuklarımız da bizim gibi bu duyguları yaşarlar. Onlara elimizden geldiğince sevgi, saygı, hoşgörü ve merhamet gösterelim. Onlara değerli olduklarını hissettirelim. Çocuk bir soru sorduğunda "Daha yaşın küçük, her şeye burnunu sokma, sen bu işlerden anlamazsın, sus, otur yerine!" gibi çocuğu incitecek cevaplar vermek yerine onun yaşına ve gelişim düzeyine uygun cevaplar vermek daha isabetli bir tercih olacaktır. 

Çocuklarımız bizim geleceğimiz. Geleceğimiz olan çocuklara hak ettikleri gibi saygın davranalım ve onlara değerli olduklarını hissettirelim. Ama bunu yaparken de ölçüyü kaçırmayalım. Onları şımartmadan tam donanımlı bir şekilde toplum hayatına hazırlayalım. Onları hem zihinsel, hem sosyal hem de psikolojik yönden elimizden geldiğince imkanlarımız doğrultusunda iyi yetiştirmeye gayret edelim. Unutmayalım ki, eğitim okuldan önce evde yani ailede başlar. 

Görüşleriniz kıymetlidir. Siz de görüşlerinizi yazabilirsiniz. Herkese mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler...

11 Nisan 2019 Perşembe

Kısa Kısa Notlar: Umutlarımda Türkiye, Vahşet, Eğitim Programı

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/blank-paper-with-pen-and-coffee-cup-on-wood-table-6357/

Merhaba değerli okurlarım. "Kısa Kısa Notlar" serisiyle yeniden karşınızdayım. Bugün bu seride üç farklı konuya yer verdim. İsterseniz hemen başlayalım: 

Not 1: Umutlarımda Türkiye 

Uğruna şehit ve gazi olunan cennet vatanım, Türkiyem; umutlarım, ümitlerim var senin için. Sevginin, saygının, hoşgörünün, dürüstlüğün ve tüm insani ve ahlaki değerlerin zirvede olduğu ve hüküm sürdüğü bir Türkiye diliyorum. Liyakatin ve ehliyetin gözetildiği, eğitimde, bilimde, sağlıkta ve kültür-sanatta ilerlemelerin kaydedildiği, çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıktığımız bir Türkiye var umutlarımda. Kutuplaşmanın olmadığı, herkesin herkesi Yaratan'dan ötürü sevdiği bir Türkiye var umutlarımda. Fatih Sultan Mehmet'in emanetine sahip çıkan, Mustafa Kemal Atatürk'ün gösterdiği çağdaş yolda yürüyen, Yunus Emre ve Mevlana'nın felsefesine sahip çıkan ve o felsefeyi içselleştirip hayatına rehber kılan bir Türkiye var umutlarımda. Farklı inançlara ve görüşlere saygı duyan ve hoşgörü gösteren, farklılıklarımızı zenginliklerimiz olarak nitelendiren ve buna göre hep birlikte huzurlu bir şekilde yaşamanın gereğini yerine getiren bir Türkiye var umutlarımda. Toplumsal birlik ve beraberliğin had safhada olduğu, "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" hadis-i şerifini günlük yaşamına uyarlayan ve mazlumları, yetimleri bağrına basan, onları koruyup kollayan bir Türkiye var umutlarımda. 

Allah, vatanımızı, milletimizi, bayrağımızı korusun. 

Not 2: Vahşet- Ankara Batıkent'te Köpek Katliamı

Sizlere "Yeryüzündeki en tehlikeli canlı hangisi?" diye sorsam ne cevap verirdiniz? Muhtemelen  yılan, akrep, aslan, kaplan, sırtlan vb. hayvanlar aklınıza gelir değil mi? Aslında yeryüzündeki en tehlikeli canlı insandır. Çünkü kin onda, nefret onda, kıskançlık onda... Uzatabiliriz bunu. Yanlış anlaşılmasın, genelleme yapmıyorum. Kötü insanlar olduğu gibi iyi insanlar da var. Ancak iyi insanların sayısı da git gide azalıyor gibi geliyor bana. 

Sözü fazla uzatmayacağım. Geçen günlerde Ankara Batıkent'te bir vahşet yaşandı. İnsan kılığına girmiş bazı canlılar onlarca köpeği zehirlediler. Bu nasıl bir vicdandır? Peki onların yaşamaya hakkı yok mu? Yüce Rabbimiz Allah, o canlıları bize emanet etmiş. Neden emanete hıyanet içindesiniz vicdansızlar? Elbet ahiret günü gelecek ve Allah'ın izniyle hesap vereceksiniz. Ve bir soru daha: Hayvan hakları ile ilgili yasal düzenlemeler ne zaman TBMM'nin gündemine gelecek? Merakla bekliyoruz. 

Not 3: Eğitim Programı 

Bir ülkede eğitimin zirve noktaya erişebilmesi için çağın gereksinimlerine uygun bir eğitim programına ihtiyaç vardır. Değerli dostlar, diğer bloğumda "İyi Bir Eğitim Programının Özellikleri Nelerdir?" ve "Eğitim Programının Faydaları" konularını ele aldım. Linkleri bırakıyorum. Okursanız çok sevinirim. 

https://egitimantolojisi.blogspot.com/2019/04/iyi-bir-egitim-programinin-ozellikleri.html

https://egitimantolojisi.blogspot.com/2019/04/egitim-programinin-faydalari.html

Ve son olarak Hakan Yılmaz'a da çok teşekkür ediyorum. Son derece emek dolu bir yazı kaleme almış ve biz blogger dostlarını unutmamış. Yazıyı okumanız için linki bırakıyorum: 

https://www.blogsavar.net/bir-yazinin-hikayesi-icerik-yazarligi/

Okuduğunuz için şimdiden teşekkür ederim. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere. Herkese mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler...




8 Mart 2019 Cuma

Kısa Kısa Notlar: Kadınlar Günü, Doğru Zaman Yönetimi

Foto Kaynak: https://images.pexels.com/photos/1061576/


Merhaba değerli okurlar... "Kısa Kısa Notlar" başlığı altında sizlere iki notum var. İkisi de birbirinden bağımsız notlar. Şimdiden söyleyeyim. İki not arasında ilişki kurmaya çalışmayın :) Hemen başlayalım:

Not 1: Kadınlar Günü 

Onlar vefakar, cefakar ve fedakar. Onlar ailenin ve toplumun temel taşı. Güçlü aile, güçlü toplum, güçlü ülke onlarla mümkün. Biz toplumu dört ayaklı bir masa olarak düşünürsek bu masanın iki ayağını erkekler oluşturuyorsa diğer iki ayağını da kadınlar oluşturur. Bir toplumun kalkınıp ilerleyebilmesi için kadınların o toplumda aktif ve söz sahibi olması gerekiyor. Zaten Türk kültüründe de kadınlara verilen değer ortada. Eski Türk devletlerinde hakanın ülkede olmadığı zamanlarda ülke yönetiminde hatunlar söz sahibi oluyordu. Ancak günümüze baktığımızda kadına verilen değer istenilen seviyede mi, yeterli mi tartışmaya açık bir konu. Kadınlar günümüzde toplum içerisinde rahat hareket edebiliyorlar mı? Günümüzde hala araba kullanan bir kadını bilerek ve isteyerek sıkıştıran utanmaz, arsız trafik magandaları var. Sapıklar, tecavüzcüler yüzünden sokakta korkudan arkasına baka baka yürüyen, gönül rahatlığıyla günlük yaşamını sürdüremeyen kadınlar var. Ne kadar utanç verici değil mi? 

Neyse sözü fazla uzatmayayım. Ben aslında böyle özel günlerden hoşlanmam. Kadınların günü mü olur yahu? Delirtmeyin adamı :) Verilen değerin, gösterilen sevginin günü falan olmaz. Eğer değer verilecekse, sevgi gösterilecekse bu yılın sadece bir günü değil yılın her günü olmalı. Ama yine de madem böyle bir gün var, madem çoğunluk böyle günlere önem veriyor; ben de kadın blog yazarı arkadaşlarımın, ailesi ve işi için her türlü fedakarlıkta bulunan emekçi kadınların ve tüm kadınların Dünya Kadınlar Gününü kutluyorum. 

Not 2: Doğru Zaman Yönetimi 

Geçen haftaki bir yazımda zamanın çok çabuk geçtiğinden bahsetmiştim. Yazıma gelen yorumlardan da anladığım kadarıyla yalnız değilmişim. Hemen hemen herkes zamanın çok çabuk geçtiğinden yakınıyordu. Evet değerli dostlar... Zaman su gibi akıp gidiyor ve Allah'ın verdiği güç ve kudretle güzel eserler ortaya koyabilen ve üretebilen insanoğlunun zamanın akıp gitmesi konusunda elinden hiçbir şey gelmiyor. Gelemez de zaten. Bizim bu konuda yapabileceğimiz tek şey var: Doğru zaman yönetimi. 

Zamanın akıp gitmesine engel olamayız ancak doğru zaman yönetimi ile zamanımızı verimli kullanabiliriz. Kendimize bir soralım: Zamanımı nasıl geçiriyorum? Günümüzü gün edip eğlenerek, hiçbir şey üretmeden aylaklık yaparak mı geçiriyoruz yoksa okuyarak, araştırarak, öğrenerek ve üreterek mi geçiriyoruz? Asıl soru bu, doğru soru bu. Zaten doğru soruları sorarak doğru cevapları bulabiliriz. Ne dersiniz? Bir iç muhasebe yapalım mı? İşe kendimizi sorgulayarak başlayalım mı? Hiçbir şey için geç değil...

28 Şubat 2019 Perşembe

Kısa Kısa Notlar

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/person-holding-blue-ballpoint-pen-writing-in-notebook-210661/

Merhaba değerli Aylak Editör okuyucuları. Bir günlük mahiyetindeki "Kısa Kısa Notlar" adlı yazımla karşınızdayım. Yaşama ve futbola dair altı başlıktan oluşan notlarımı sizlerle paylaşıyorum. Şimdiden okuduğunuz için teşekkür ediyorum.



Not 1: Keyfi Gözaltı İddiası

Bugün haber sitelerinde gördüğüm bir haber beni çok üzdü. Haberde bir savcının 14 öğretmeni gözaltına aldırdığı iddiası vardı. Olay halı saha tartışması sonucunda olmuş. Olayın iç yüzünü tam olarak bilmiyorum ama keyfi gözaltı iddiası var. Bu olay ya da bu iddia oldukça kaygı verici. Adalet Bakanlığı olay hakkında soruşturma başlatmış. Bakalım soruşturma nasıl sonuçlanacak?

Not 2: Zaman Nasıl da Hızlı Geçiyor

Değerli dostlar, gerçekten de zaman çok hızlı ilerliyor. Sizlere de öyle geliyor mu bilmiyorum ama bence zaman çok hızlı akıp gidiyor. Daha dün 2018 yılının son günlerinde "2019 Beklentileri" adlı mim yazıları yazıyorduk; bir de baktık ki mart ayı kapıya dayanmış. Bakalım mart ayı kazma kürek yaktıracak mı?

Not 3: Okuma Önerisi

Değerli okuyucular, sizlere bir okuma önerim var. Okuma önerisine geçmeden önce önereceğim yazıya konu olmuş bu değerli şahsiyet hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum. Bilgi vermek istediğim kişi Ahmet Mithat Efendi. Batı tesirindeki Türk edebiyatının Namık Kemal ile birlikte en büyük ve en değerli temsilcilerinden. Eserlerini halka bir şeyler öğretme ve onlara okuma sevgisini aşılama amaçlı yazmış çok yönlü bir edebi kişilik. Kendisi edebiyatımızda "yazı makinesi" olarak da tanınır. İlerleyen zamanlarda ben de Ahmet Mithat Efendi hakkında ayrıntılı bir yazı yazmayı düşünüyorum. Evet, gelelim asıl meseleye... Sizlere okumanızı önerdiğim yazı Gülhan Hanım'ın Bastet'in Mabedi adlı bloğunda yazdığı yazı. Linkini bırakıyorum:

https://bastetinmabedi.blogspot.com/2019/02/ahmet-mithat-efendinin-ilginc-yonleri-1.html


Not 4: Yıldırım Demirören'in İstifası

Futbol dünyası için oldukça hareketli bir günü geride bıraktık. Günün en önemli olaylarından birisi kuşkusuz Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören'in görevinden istifa etmesi oldu. Yıldırım Demirören 26 Şubat 2012 tarihinden bu yana üstlendiği TFF başkanlığı görevini Demirören Holding'in İddaa ihalesini kazanması üzerine bıraktı. Son yıllarda dibe vuran Türk futbolunun yeni patronu bakalım kim olacak? Merakla bekliyorum. Bana sorarsanız Türk futbolunu, futbolun içinden gelmiş, futbolu tüm yönleriyle iyi bilen insanlar yönetmeli. İş adamlarıyla bu iş yürümüyor maalesef...

Not 5: Şenol Güneş 16 Yıl Sonra Milli Takımın Başında

Futbol dünyası için hareketli bir günü geride bıraktığımızı söylemiştim. Günün bir diğer önemli olayı Beşiktaş teknik direktörü Şenol Güneş'in milli takımımızın başına getirilmesiydi. TFF, Şenol Güneş ile 1 Haziran 2019 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 4 yıllık anlaşma imzaladı. Daha önce Şenol Güneş döneminde dünya üçüncülüğü sevincini yaşamıştık. Milli takımımızın 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası eleme maçında Letonya'ya elenmesi sonucunda Şenol Güneş dönemi sona ermişti. Bakalım Şenol Güneş ile birlikte o eski milli heyecanı yakalayabilecek miyiz?

Not 6: İngiltere Premier Lig'de Son Durum

İngiltere Premier Lig'de heyecan tüm hızıyla devam ediyor. 28. hafta maçlarında lider Liverpool sahasında Watford'u 5-0 mağlup ederken, Manchester City ise West Ham'ı 1-0 mağlup etti. Haftanın en önemli maçında ise Chelsea sahasında Tottenham'ı 2-0 mağlup etmeyi başardı. İngiltere Premier Lig'de Liverpool 69 puanla liderliğini sürdürürken, Manchester City ise 68 puanla 2. sırada yer alıyor. 

Altı başlıktan oluşan "Kısa Kısa Notlar" adlı yazımla sizlere yaşamdan ve futboldan birkaç not sundum. Bir dahaki yazımda görüşmek üzere. Hoşça kalın...



16 Şubat 2019 Cumartesi

Afrika'da Siyah Leopar Görüntülendi


Merhaba değerli Aylak Editör okuyucuları. Bugün sizlere ilginizi çekebileceğini düşündüğüm bir konudan bahsetmek istiyorum. 

Bundan yaklaşık bir yıl önce San Diego Hayvanat Bahçesi ekibi Afrika'da siyah dişi bir leoparın olduğu bilgisini almışlar ve buraya bir ekip göndermişler. Bölgeye gelen bu ekip gerekli hazırlıkları tamamladıktan sonra siyah dişi leoparı görüntülemek için beklemeye koyulmuşlar. Yaklaşık bir sene sonra bu araştırma ekibi muratlarına ermişler ve bu siyah leoparı Kenya'da görüntülemeyi başarmışlar. 

Gelelim asıl meseleye... Peki siyah leoparın Afrika kıtasında en son 110 yıl önce görüldüğünü biliyor muydunuz? 

Evet, bu siyah leopar Afrika'da çok nadir görülen bir tür ve en son 110 yıl önce Etiyopya'da görülmüş. 

Bu kısa yazımda sizlere efsanelere konu olan siyah leopar hakkındaki bu ilginç bilgiyi aktarmak istedim. 

Siz de görüşlerinizi yazabilirsiniz. Sevgilerle...

15 Şubat 2019 Cuma

Sevgililer Gününün Ardından


Merhaba değerli Aylak Editör okuyucuları. Sevgililer Gününün ardından ilk yazı ile karşınızdayım ve bu ilk yazının da bu günle ilgili olmasını istedim. Yine bu Sevgililer Gününde;

-Sevgililer Gününü son derece romantik bir şekilde geçirenleri,

-Büyük umutlarla bu günü bekleyip hayal kırıklığına uğrayanları 
Örnek: Lüks bir restoranda romantik bir akşam yemeği beklentisi içerisinde olup mum ışığında acılı lahmacun yemek zorunda kalan ve son derece romantik bir hediye beklerken hediye olarak mutfak robotu, düdüklü tencere ve tavayla karşılaşan hanımefendiler :) 

-Sırf eşi üzülmesin diye onu nezih bir restorana götüren ancak yemek sonunda gelen yüklü hesapla şoka giren ve ay sonunu nasıl getireceğini kara kara düşünmeye başlayan koca yürekli orta halli vatandaşları, 

-Parasıyla trip yiyen beyleri, 

-"Böyle günler para tuzağı, kapitalizmin oyunu bunlar" deyip bir günde kapitalizmi yerle bir eden insanları,

-Hayatında ilk defa sevgilisiyle birlikte 14 Şubat'a giren, sevgilisinden hediye olarak çiçek alan ve bu çiçeği herkes görsün diye elindeki çiçekle birlikte sokak sokak, cadde cadde dolaşıp, basmadık yer bırakmayan genç kızları, 

-Sevgililer Gününü trip yemeden, kazasız belasız geçirmek için cebindeki paranın hepsini hediyeye veren ve bunun üstüne bir bardak buz gibi soğuk su içen üniversiteli delikanlıları, 

-Sevgililer Gününde metrekareye beş çiftin düştüğünü gören ve bunun üzerine morali bozulup kendini eve kapatan yalnızları 

gördük. Yani "gördük" demem doğru olmaz ancak yurdun bir köşesinde buna benzer şeyler yaşanmıştır diye düşünüyorum. E tabi mizah yaptığım için biraz da abarttım :) 

Sevgililer Gününü anlamlı bulmadığımı daha önce söylemiştim. Çünkü sevginin gününün olmadığını, sevginin günlük değil ömürlük olduğunu düşünüyorum. Gerçek manada seven insan sevdiğine hayatın her anında sevgisini belli eder zaten. Sevgililer Gününün benim için tek anlamı var. Bana malzeme çıkıyor ve böyle mizahi yazılar yazabiliyorum :) 

Eğer okumadıysanız Sevgililer Gününe Özel Serenad adlı yazımı okuyabilirsiniz. 

Yazım  bu kadar. Okuduğunuz için şimdiden teşekkür ediyorum. Sevgiyle kalın :) 




14 Şubat 2019 Perşembe

Sevgililer Gününe Özel Serenad


Merhaba değerli Aylak Editör okuyucuları... Evet, Sevgililer Günü geldi çattı. Nasıl durumlar? Hediyeler alındı mı? Sen ne yaptın diye sorarsanız, stres yok, karın ağrısı yok, ne hediye alacağım diye kara kara düşünmek yok, çünkü sevgilim yok :) Olsaydı ne hediye alırdın diye de sorarsanız, herhalde düdüklü tencere alırdım :) Şaka şaka, o kadar da değil :) Ama buradan şunu söylemek isterim, fazla umutlu olmayın hanımlar. Büyük umutlarla beklediğiniz bu günü mum ışığında lahmacun yiyerek de geçirebilirsiniz ya da hediye olarak "Aşkım sen çok istiyordun sana mutfak robotu aldım." diyen birisini de karşınızda bulabilirsiniz :) Beyler size gelince inşallah fazla strese girmemişsinizdir. Çünkü işin ucunda para verip aldığınız hediyeyi beğenmeyen ve trip atan bir sevgili/eşle karşılaşabilirsiniz. O yüzden fazla kafaya takmamak gerek :) 


Neyse, çok gevezelik yaptım. Beyler sizin için bir önerim var. Sevdiğiniz kadın için serenad yapabilirsiniz :) Güldüğüme bakmayın, ciddiyim. Şimdi bir video paylaşacağım. Ferdi Tayfur'un "Sevdalılar Beni Anlar" diye bir şarkısı vardı. Leyla ile Mecnun dizisini izleyenler paylaşacağım bu videoyu zaten çok iyi biliyorlar. İzlemeyenlere ise kesinlikle izlemelerini tavsiye ederim. Bu dizide "Mecnun" karakterini canlandıran oyuncu Ali Atay bu şarkıyı çok güzel seslendirmişti. İşte romantizm ile komedinin buluştuğu enfes videoyu sizinle paylaşıyorum. Çok değil 3 dakika 43 saniye.

Kaynak: İlahi Sesler youtube kanalı

Tabi kızın evinin önünde serenad yaparken kızın babasının da dışarıya çıkma riskinin bulunduğunu da sözlerime eklemem gerek :) 

Neyse, arkadaşlar yazımı tamamlarken şunları da eklemem gerektiğini düşünüyorum. Katılırsınız katılmazsınız bana göre Sevgililer Günü manevi yanı son derece sınırlı, içi boş bir gündür. Çünkü sevgi sadece bir güne sığdırılamayacak derecede değerli bir duygu, bir kavramdır. Siz siz olun sevginizi sadece bir güne sığdırmayın. Günlük değil ömürlük sevin. Eşinize ya da sevgilinize sık sık "Seni seviyorum" deyin ve bunu ertelemeyin. Çünkü ömür kısa, yarın çok geç olabilir. 

Ve son söz; önemli olan hediye değil, eşinize/sevgilinize olan sevgi ve sadakattir. Siz de görüşlerinizi yazabilirsiniz. Görüşmek üzere.



7 Şubat 2019 Perşembe

İş Fikri: Evde Sera Kurmak


Değerli Aylak Editör okuyucuları, merhaba. Bugün ilginç bir içerikle karşınızdayım. İnşaallah beğenirsiniz. 

Erhan Çakırlar'dan rol çalmak istedim bugün. Yahu durun hemen "Pis hırsız, biz burada hırsızları sevmeyiz!" falan demeyin. Bir durun dinleyin. Erhan Bey'i takip edenler bilir; kendisi okuyucularına iş fikirleri sunuyor. Kendisinin bloğuna buradan ulaşabilirsiniz. Ben de düşündüm ki bir iş önerisi de ben sunayım. 

Efendim, lafı biraz dolandıracağım, onun için kusura bakmayın. Salı günü semt pazarına gittim. Hay gitmez olaydım. Psikolojim bozuldu, yaşama sevincim kaçtı. Malum sizler de biliyorsunuz ki meyve-sebze fiyatları ateş pahası, el yakıyor. Pazarı dolaşıyorum, dolaştıkça bunalıma giriyorum. Dolaştıkça bunalıyorum, bunaldıkça dolaşıyorum. Böyle bir kısır döngü içindeyim. Uzaktan bir fiyat etiketi görüyorum, bakıyorum ve içimden diyorum ki "Hah işte ucuz bir şey buldum sonunda, koş git al" diyorum ancak ne oluyorsa tezgahın yanına yaklaştığımda oluyor. Etiketin üstünde fiyat yazıyor ama fiyatın yanında küçücük "yarım" yazıyor. Yani anlayacağınız ucuz sandığım şeyin yarım kilosu ... liraymış. Bende büyük bir hayal kırıklığı; küçük Emrah gibi boynumu büküyor ve tezgahtan uzaklaşıyorum. Dolaşmaya devam ediyorum, bir bunalım içerisindeyim. Ter basıyor ve pazardan artık kaçmak istiyorum. Aklımdan şöyle kaçmak geçiyor. Nasıl mı? İşte böyle: 


Neyse efendim, lafı fazla uzatmayayım. Kahramanmaraş'ta yaşayan bir vatandaş benim gibi bunalıma girmiş, canına tak etmiş olacak ki evde sera kurmuş. O da çoğumuz gibi sebze fiyatlarının uçukluğundan şikayetçi. Şikayetçi olduğu için de evindeki salona sera kurmuş ve kendisi sebze yetiştirmeye başlamış.

Şimdi sorarım size. Ne yapsak biz de mi böyle sera kursak? :) 

Eeee, ne demişler; izahı olmayan şeylerin mizahı olurmuş. Siz de görüşlerinizi yazabilirsiniz. Sevgiyle kalın :) 


30 Ocak 2019 Çarşamba

Mim: 2019 Yılı Hedeflerim-2

Foto Kaynak: kucukhayatlar.com

Merhaba arkadaşlar. Bugün bir mim yazısı ile karşınızdayım. Bu yazımda sizlere 2019 yılı hedeflerimi anlatmak istiyorum. Aslında bu mimi daha önce yapmıştım. O yazıma buradan ulaşabilirsiniz. 

Değerli blogger arkadaşım Nevruz Bağcı'nın ricasıyla bu mimi ikinci defa yapıyorum. Kendisine teşekkür ediyorum. Nevruz Bağcı'nın yazısına buradan ulaşabilirsiniz. 

Bu mim yazısında sizlere bloglarımla ilgili hedeflerimi anlatmak istiyorum. 

Ocak ayı geride kaldı. Ne de çabuk geçti değil mi? Kaldı geriye 11 ay. Bu 11 aylık süreçte bu bloğumda daha çok yazı yazmayı hedefliyorum. Yukarıda gördüğünüz mevcut kategorilere ek olarak yeni kategoriler eklemeyi düşünüyorum. 

Beni tanıyanlar bilir; başka bir bloğum daha var. O bloğumun adı da Eğitim Antolojisi. Merak ettiyseniz buradan ulaşabilirsiniz. Bu bloğumu çok ihmal ettim ve kalan bu 11 aylık süreçte gerekli ilgiyi göstermeyi hedefliyorum. Bu bloğumda adından anlaşılacağı üzere eğitim-öğretime dair yazılar yazıyorum. Öğretim Yöntem ve Teknikleri, Rehberlik ve Özel Eğitim, Program Geliştirme ve eğitim bilimlerine dair birçok yazı yazmak hedeflerim arasında. 

Kalan 11 aylık süreçte tür ayırt etmeksizin olabildiğince çok kitap okumayı hedefliyorum. Kitap okumanın yanı sıra alanımda kendimi geliştirmek için sayısız akademik makale okumak da hedeflerim arasında. 

Evet, değerli dostlar, zaman su gibi akıp geçiyor. Ocak ayı geride kaldı ve geriye 11 ay kaldı. Bu kalan 11 ayda ve ömrümüzün her anında sağlık, huzur ve mutluluk bizimle olsun. Yazımın görselinde gördüğünüz her şey bizimle olsun. Hoşça kalın. 

Bu yazıyı okuyup da bu mimi yapmayan herkesi mime davet ediyorum. 


















12 Ocak 2019 Cumartesi

Haftada Ortalama 2 Adet Ekmek Çöpe Gidiyor


Merhaba değerli dostlar. Zaman buldukça gündemi takip etmeye çalışıyorum. Televizyonda haberleri fırsat buldukça izlemeye çalışıyorum, internette de haber sitelerine göz atıyorum. İnternet sitelerini gezerken bir haber gördüm ve ilgimi çekti, sizlerle paylaşmaya karar verdim. 

Ticaret Bakanlığı'nın yaptığı "2018 yılı Türkiye İsraf Araştırması" sonuçlanmış. Araştırma sonuçları 26 ilde 2200'ün üzerinde tüketici ile yapılan anket sonucunda elde edilmiş. Elde edilen sonuçlar ise çarpıcı. İsterseniz bu sonuçlara bir göz atalım: 

-Haftada ortalama 2 adet ekmek israf ediliyormuş. Yani israf ediyormuşuz. İnsanların çoğu, aldıkları ekmeği tüketemeden çöpe atmak zorunda kalıyorlarmış. Acı bir sonuç. Yazık, günah gerçekten. Aslında ailece ne kadar tüketebileceğimizi öngörerek alabilsek israf yapmamış oluruz. 

-Vatandaşlarımızın cep telefonu değiştirme sıklığı ise ortalama 3,7 yılmış. Yani yaklaşık 3,5 yılda bir cep telefonu değiştiriyormuşuz. Tabii bu rakam ortalama. Sıkılıp 6 ayda bir, yılda bir telefon değiştiren insanlar da olabiliyor. 

-Vatandaşlarımız 8 yılda bir otomobil değiştiriyormuş. 

-Tasarruf yapanların sayısı da geçen yıla göre artmış. Finansal anlamda tasarruf yapanların oranı 2017 yılında %13,6 iken, bu oran 2018 yılında %38,1'e yükselmiş. Yani finansal anlamda tasarruf yapanların oranı %24.5 artmış. Sanırım bunda ülkemizin son dönemde yaşadığı ekonomik sıkıntılar etkili oldu. Ekonomik kriz insanları tasarruf yapmaya yöneltmiş. Böyle dönemlerde yatırım yapmak kolay değil. 

Sonuçlar böyle. Siz de görüşlerinizi yazabilirsiniz. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere. Sevgiler, saygılar...

8 Ocak 2019 Salı

Kendimizi Neden Sürekli Yorgun Hissediyoruz?


Sizi bilmiyorum ama bazen kendimi çok yorgun hissettiğim günler oluyor. Aslında bu durum çağımızın hastalığı olarak da kabul ediliyor. Sık sık çevremizde de duyarız bu yorgunluk şikayetini. Acaba kendimizi sürekli yorgun hissetmemizin nedenleri ne olabilir? Bu konuyu sizler için araştırdım ve yazmaya karar verdim. İşte yorgunluğun nedenleri: 

1) Uykusuz olmak: Kaliteli ve sağlıklı bir uyku sağlığımız ve günü verimli geçirebilmemiz açısından önemli. 

Öneri: Sağlıklı Uyku İçin Çeşitli Öneriler adlı yazımı okuyabilirsiniz. 

2) Kahvaltıyı ihmal etmek en önemli nedenlerden. Sağlam bir kahvaltı güne iyi başlamak ve günü verimli geçirmek açısından oldukça önem taşıyor. Kahvaltıya gereken önemi vermediğimiz takdirde gün içerisinde kendimizi yorgun hissetmemiz kaçınılmaz. 

3) Gün içerisinde yeterince su içmemek de yorgunluğa neden olabiliyor. 

4) Vücudumuz ihtiyaç duyduğu demiri almadığı takdirde vücuttaki oksijen miktarı azalır ve bu da yorgunluğa sebep oluyor. Demir içeren ıspanak, brokoli, yeşil mercimek gibi besinleri tüketmek isabetli karar olur. 

5) Şeker miktarı yüksek besinleri tüketmek de yorgunluğa sebep olur. Çünkü şeker miktarı yüksek besinleri tükettiğimizde kan şekerimizde ani artışlar ve düşüşler meydana gelir ve bu durum kendimizi yorgun hissetmemize neden olur. 

6) İnsülin direnci de yorgun hissetmemizin nedenleri arasındadır. Eğer gün içinde sürekli acıkıyorsanız, canınız sürekli tatlı besinler çekiyorsa ve yemek yedikten sonra uykunuz geliyorsa hemen doktorunuza başvurun; çünkü sizde insülin direnci olabilir. 

7) Aşırı çay ve kahve tüketimi de yorgunluğa neden olabiliyor. Çay ve kahve gibi içecekler bünyesinde aşırı kafein barındırdığından yorgunluğa yol açabiliyor. 

8) Yetersiz ve dengesiz beslenme de yorgunluğa neden olur. 

9) Stres ve duygusal çöküntüler de yorgunluğa neden olur. Stresli insan aşırı gerilim içinde olur ve bu durum da kendimizi yorgun hissetmemize neden olur. 


10) Tabii ki işkolik olmak da yorgunluğun nedenleri arasındadır. Bazı insanlar vardır eve de iş getirirler ve akıllarında sürekli işleriyle ilgili düşünceler vardır. Siz yapmayın bunu, aşırı yoruyor insanı. 

11) Aşırı mükemmeliyetçi olmak da yorgunluğun sebeplerinden. Aşırı mükemmeliyetçi insanlar yaptıkları her işte mükemmelliğin sınırlarını zorlar ve bu durum onları yorar. Gün boyunca kendilerini yorgun hissederler. 

Sizlere bu yazımda kendimizi yorgun hissetmemizin nedenlerini anlatmaya çalıştım.Yazımı bitirirken şu önemli uyarıyı yapmak isterim: Siz bu yazıyı dikkate alın ancak önce doktorunuza danışmayı ihmal etmeyin. Herkese mutlu, huzurlu ve sağlıklı günler... 


27 Aralık 2018 Perşembe

100. İçerik: -Mim- 2019 Yılındaki Hedeflerim ve Hayallerim


Merhaba değerli dostlarım. Yazının başlığında da belirttiğim gibi bu içerik bloğumdaki 100. içerik. 2016 yılının Eylül ayında bir merak sonucu açtığım ve sonrasında doğru düzgün ilgilenme fırsatı bulamadığım bu blogda bu seviyeye gelebilmek beni çok mutlu etti. Allah'a ne kadar şükretsem az.  Blog aleminde son 3-4 aydır aktifim ve siz değerli dostlarımı da bu zaman diliminde tanıma fırsatı buldum. Spor, edebiyat, eğitim-öğretim ve yaşama dair birçok içerik ürettim. Eğer ben bugün 100. yazımı yazıyorsam bunda siz değerli dostlarımın çok büyük payı var. Sizler bu siteyi ziyaret etmeseydiniz ve güzel yorumlarınızla bu siteyi güzelleştirmeseydiniz ben motive olamaz ve bu mutluluğu sizinle paylaşamazdım. Maddi ve manevi desteklerini eksik etmeyen tüm arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Allah hepinizden razı olsun. 

Gelelim yazımızın konusuna. Birkaç gün önce saygıdeğer öğretmenimiz ve blog arkadaşımız Tigris beni bu güzel mime davet etti.Bu benim ilk mim yazım olacak. İlk mim yazımı yazmama vesile olan Tigris'e teşekkürlerimi sunuyorum. Onun kaleme aldığı mim yazısını da buradan okuyabilirsiniz. 

2019 yılı için benim de birçok insan gibi hedeflerim ve hayallerim var. İlk hedefim yıllardır hayalim olan öğretmenlik mesleğine kavuşmak. Ben de yüz binlerce insan gibi atanmak için mücadele veriyorum. İşin maddi kısmı benim için geri planda. Elbette geçimimi sağlamak için paraya ihtiyacım var ancak öğretmenlik mesleği parayla değerlendirilebilecek bir meslek değil. Çünkü öğretmenlik kutsal bir meslek ve ben de öğrencilerime kavuşmak, onları vatanımıza, milletimize yararlı bireyler olarak yetiştirmek istiyorum. Onları bilgiler ve becerilerle donatmak, onların ufkunu genişletmek en büyük hayalim. Ayrıca; 

-Mutluluğun, huzurun, sevginin, hoşgörünün ve barışın tüm dünyada hüküm sürdüğü,
-Şehit haberleriyle yüreğimizin yanmadığı, bayrağımızın inmediği, ezanımızın dinmediği, 
- Çocukların ve diğer masum insanların katledilmediği, 
-Papağanlara ve diğer canlılara zarar veren psikopatların hayatımıza girmediği

bir yıl geçirmek en büyük temennimdir. 

Yukarıda da söylediğim gibi birçok hayalim var. Şimdi mizahla karışık bir liste ile size hayallerimi anlatmak istiyorum.

2019 yılı; 

-Nihat Doğan'ın az konuştuğu -hatta mümkünse hiç konuşmadığı- ve her meseleye burnunu sokmadığı, 
-Aleyna Tilki'nin az tweet attığı ve az şarkı söylediği, 
-Arda Turan'ın hiç gündeme gelmediği, 
-Tik tok uygulamasının hayatımızı zehir etmediği, 
-Türkiye'de Galatasaray'ın, İngiltere'de ise Liverpool'un şampiyon olduğu,
-Galatasaray ve Fatih Terim'in PFDK'ya sevk edilmediği, 
-Bloglarımın çokça okunduğu ve tıklama rekorları kırdığı,
- Tüm güzelliklerin bizimle birlikte olduğu, 

güzel bir yıl olur inşallah. Bu arada annemin, babamın ve çevremdeki insanların "Ne zaman evlenecen?" sorularından da bıktım. İnşallah yeni yılda hayırlı bir kısmet çıkar da ben de evlenip bu sorulardan kurtulurum :) 

Sıra geldi davet kısmına. Açıkçası kimler yaptı bu mimi bilmiyorum ama ben yine de davetimi göndereyim. 




Ben de sizleri bu güzel mime davet ediyorum. Siz yazın biz de okuyup yorumlayalım. 

Herkese mutlu ve hayırlı yıllar...






18 Aralık 2018 Salı

Haftanın Blog Yazıları-8


"Haftanın Blog Yazıları" serimiz devam ediyor. Bugün serinin 8. derlemesi ile karşınızdayım. Vakit kaybetmeden yazıları paylaşmak istiyorum. 

Atakan Aydın- Sen Hiç Kendini Özledin mi?




Mukaddes'çe Konuşan Satırlar - İyiyim, İyi




Arif Öztürk - Hayat 




Fatih Pınar - Okul Ailede Başlar Sözü Doğru mu?




Ve son olarak diğer bloğumu da ziyaret ederseniz çok sevinirim. 

Eğitim Antolojisi- Eğitim Nedir?



Serimiz ilerleyen günlerde devam edecek. Lütfen takipte kalın :)

Foto Kaynak: https://images.pexels.com/photos/1262972/


14 Aralık 2018 Cuma

Karın Düşündürdükleri


Kar... Allah'ın bize büyük bir lütfu... Kar demek bereket demek, canlılık demek. Kar demek güzel manzara demek. Günümüzde insanlar çoğunlukla hep karın olumsuz taraflarına yoğunlaşmakta. Evet, doğru... Kar yağışının olumsuz yanları da var. Ulaşımın aksaması, buzlanma nedeniyle meydana gelen kazalar... Kazaların olması gerçekten üzücü ve can yakıcı. Ancak bu konuda çoğumuz inat ediyoruz. İnatla hep bardağın boş tarafını görüyoruz. Bardağın dolu tarafını inatla görmezden geliyoruz. Ah bir de şöyle düşünüp olumlu taraflarını görebilsek. Yukarıda da belirttiğim gibi kar bereket demek, doğanın canlanması demek. 

Her insanın içinde hiç büyümeyen bir çocuk vardır. Yıllar birbirini kovalar, ama o çocuk hiç büyümez, hep aynı kalır. Siz öyle düşünüyor musunuz bilmiyorum ama ben öyle olduğunu düşünüyorum. İçimdeki çocuk, o hiç büyümeyen ve büyüyemeyecek olan çocuk hep benimle ve ömrümün sonuna kadar benimle olacak galiba. Umuyorum ki öyle olur. Çocukluğumda da şimdi de karın yağmasını heyecanla beklerim. Pencerenin önüne geçip kar yağışını seyretmeyi, kar yağışı altında yürüyüşe çıkmayı hatta kar topu oynamayı bile özlemle beklerim. Ah o içimdeki çocuk, içimdeki o çocuk sevinci... Beni o kadar mutlu ediyor ki anlatamam.

İşin kısası eğer eviniz sıcaksa, çayınız ya da kahveniz de varsa, kar da yağıyorsa, buna bir de gecenin huzur verici sessizliği ekleniyorsa değmeyin keyfinize. Ama böyle durumlarda da aklınıza dışarıda yaşamak zorunda olan canlılar gelir. Evsiz insanlar, kediler, köpekler, kuşlar... Bir an olur kendinizi onların yerine koyarsınız. Ah bu empati yeteneği... Empatinin kötü tarafı da bu herhalde. Bir anda devreye girer ve bütün keyfinizi kaçırır, vicdanınızı sızlatır. Neyse onlar iyi olsun da varsın olsun keyfimiz kaçsın. Tüm dualarım onlarla...

Foto Kaynak: https://images.pexels.com/photos/45204/alm-friuli-snow-snowfall-45204

13 Aralık 2018 Perşembe

Haftanın Blog Yazıları-7


Merhaba arkadaşlar. "Haftanın Blog Yazıları" serisinin yedincisiyle karşınızdayım. Okuyamadığınız yazıları okumaya ve yeni bloglar keşfetmeye hazırsanız yazıları paylaşmak istiyorum. İşte yazılar:

Kalbimden Filizlenen Sözler - İnsan Bazen





Varrao parazitini ilk defa duydum. İlgimi çekti. Arıcılık ile ilgili bilgiler veren güzel bir blog...





travel to everything- Kitap Okuma Üzerine... | Brezilya




Ve diğer bloğumdan bir yazı. Okursanız sevinirim. Türkiye'nin kanayan bir yarasına dikkat çekmek istedim. 

Eğitim Antolojisi - Yükseköğretimdeki Öğrenci Sayısı Giderek Artıyor 


Serimizin bu derlemesi de bu güzel yazılardan oluşuyor. Serimiz inşallah büyük bir aksilik olmazsa devam edecek. Bir başka yazıda görüşmek üzere. Hoşça kalın :)

Foto Kaynak: https://images.pexels.com/photos/265667/





Popüler Yayınlar

Blog Listem