edebiyat günlükleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
edebiyat günlükleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Mayıs 2020 Pazartesi

Edebiyat Günlükleri: Kitap Önerileri-1


Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/book-book-pages-bookcase-browse-415071/

Kitap okurken kimi zaman kendinizi köylülerin, ağaların, ırgatların, doğanın, çiçeklerin, ağaçların, kuşların, böceklerin, berrak suların içinde bulursunuz. Kimi zaman da toplum içinde daha doğrusu kalabalık yığınların içerisinde yalnızlaşmış ve içinde bulunduğu topluma yabancılaşmış, kendi doğrularını yaşayan, kendine has düşünceleri olan kahramanların dünyasında bulursunuz kendinizi. Roman ve öykü okursanız kendinizi sınırları konulmamış bir hayal âleminde bulursunuz. Hiç yaşamadığınız daha doğrusu yaşayamadığınız hayatları yaşar, bu hayatlar içinde kendinize sığınaklar inşa edersiniz. 

"Hayal âlemi insanı aldatır, insana vakit kaybettirir" diyorsanız gerçekliğe, gerçekliğin merkezine atarsınız kendinizi. Düşünce yazıları okursunuz, hayata farklı açılardan bakabilmek için. 

"Gerçek hayattan sıkıldım, bana olağanüstülükler lazım" diyorsanız bilimkurgu kitapları okuyup hayalin, tekniğin ve teknolojinin iç içe geçip kurmaca bir yapıya büründüğü eserleri okursunuz. 

İşte kitapların dünyası böyle bir dünya... Kimi zaman hayal âlemine gönderir kimi zaman da düşündürür sizleri. Yazıma son vermeden önce sizlere kitap önerileri sunmak istiyorum. İşte buyrun gelsin kitaplar: 

1) Oğuz Atay - Korkuyu Beklerken 
2) Stefan Zweig - Satranç 
3) Ahmet Hamdi Tanpınar - Huzur 
4) Yaşar Kemal- Teneke 
5) Cengiz Aytmatov - Toprak Ana 
6) Reşat Nuri Güntekin - Acımak 
7) Mustafa Kutlu - Hayat Güzeldir 
8) Grigory Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde 
9) Sabahattin Ali - Kuyucaklı Yusuf 
10) Sait Faik Abasıyanık - Semaver 

Kitapların değerini bilelim. Herkese iyi okumalar...

8 Ağustos 2019 Perşembe

Edebiyat Günlükleri: Edebiyatın Alt Dalları

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/book-book-pages-browse-education-267586

Edebiyatın bir bilim dalı mı yoksa güzel sanatların bir kolu mu olduğu edebiyat araştırmacıları tarafından ele alınmış ve tartışılmıştır. Edebiyat hem bir bilim dalıdır hem de güzel sanatların bir koludur. Bir bilim dalı olan edebiyatın alt dalları vardır. Bu dalları şöyle sıralayabiliriz: Edebiyat kuramı, edebiyat tarihi, edebiyat eleştirisi, edebiyat sosyolojisi ve edebiyat eğitimi.

Edebi eserler gerçeği yansıtmak zorunda mıdır? Cevabını merak ediyorsanız buradan okuyabilirsiniz. 

Edebiyat Kuramı: Edebiyatı hem sanat hem de bir bilim olarak ele alan, edebi eserlerin kurallarını ve doğuş sebeplerini araştıran alandır. Edebi türlerin (roman,öykü vb.) özelliklerini ve sınırlarını da belirler.

Edebiyat Tarihi: Geçmişten günümüze edebiyatı, edebiyatın geçirdiği değişimleri, edebi dönemleri, edebi eserleri, bu eserleri kaleme alan sanatçıları tarih biliminin yöntemlerini kullanarak kronolojik bir sırayla inceleyen bir alandır.

Edebiyat Eleştirisi: Edebi tenkit ve edebi eleştiri olarak da adlandırılan bu alan kendisine bir edebi eseri, türü veya herhangi bir edebi objeyi seçer ve belirli kıstaslar çerçevesinde o eserin, türün veya objenin eksiğini veya fazlasını ortaya koyar. Başka bir deyişle edebiyat eleştirisi edebiyata ait herhangi bir objeyi değerlendirir ve ona kıymet biçer.

Edebiyat Sosyolojisi: Edebiyat, toplum hayatından etkilenen bir alandır. Edebi eserler genellikle sosyal hayatın içinden çıkarlar. Başka bir deyişle sanatçı edebi eserini kaleme alırken sosyal hayattan olabildiğince faydalanır. Sosyoloji ise toplum hayatını, sosyal yapıyı enine boyuna inceleyen bir bilim dalıdır. Edebiyat sosyolojisi de edebiyat-toplum, eser-toplum ilişkisini irdeleyen bir alandır.


Edebiyat Eğitimi: Edebiyat eğitiminde temel amaç toplumu oluşturan bireylerin seçkin edebi eserler ve bu eserlerin sanatkârlarıyla tanıştırılmasıdır. Bu yolla bireyler kendi edebiyatının ve kültürünün en halis, en özel ürünlerini tanımış olurlar. 

Yazıma son vermeden önce "Edebiyatta Saptırma" adlı yazımı okumak isterseniz lütfen tıklayınız. Bir başka yazıda görüşmek üzere...

11 Temmuz 2019 Perşembe

Edebiyat Günlükleri: Edebiyatta Saptırma

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/pile-of-books-159866/


"Günümüzde hemen her şey meta (ticaret konusu) haline getirilmiş  ya da getirilmektedir. (...)

Spor etkinlikleri artık bir ticaret konusudur. İnsan vücudunun geliştirilmesi ile ilgili bir etkinlik alanı olmaktan, spor yapan kişiyi birey olarak ilgilendiren bir çaba olmaktan çıkmıştır. Sporun özendirici motiflerinden birisi olan masum ve amatörce yarışmalar artık kitlelerin parasını çekebilmek için kullanılan bir tuzak haline getirilmiştir.

(...) Çok değil, daha on yıl öncesinde edebiyat etkinlikleri amatör edebiyat dergilerinin çevresinde yürütülürken bugün aynı etkinlikler yavaş yavaş sermaye çevrelerinin pençesine düşmektedir. Burada ilgi çekici bir nokta var: Sermaye çevreleri, el atmak istediği edebiyatın temel iletisi (mesajı) ile ilgilenmiyormuş gibi bir görüntü veriyor. Çünkü bu çevrelerin ilgi alanı yayınlanmasına aracı olduğu edebiyatın içeriğinden çok, onun para getirebilmesi keyfiyeti.

Tıpkı sporda olduğu gibi: spor nasıl artık insan vücudunu geliştirmekten çıkartılmış, daha doğrusu insan vücudunun marifetleri nasıl bir ticaret konusu haline getirilmişse, edebiyat da, içeriği ne olursa olsun, onun para getirip getirmeyeceği noktasından ilgi çekmeye başlamıştır. (...)"

(Rasim Özdenören-Ekim 1982- Ruhun Malzemeleri- Edebiyatta Saptırma başlıklı yazısından)

Evet, değerli okurlar; eskiden öyle olduğu gibi şimdi de böyle. Değişen bir şey yok. Spor etkinlikleri artık tamamen paranın esaretinde. Eskiden televizyon ekranlarında şifresiz izlediğimiz spor müsabakalarının çoğu artık şifreli kanallardan yayınlanıyor. Stadyumlarda izleyelim desek bilet fiyatları cep yakıyor. Yani paranız yoksa maç da izleyemiyorsunuz.

Edebiyata gelince... Günümüz edebiyat eserlerinin çoğu nitelikten yoksun, popüler kültürün esiri olmuş durumda. Rasim Özdenören'in de o dönem söylediği gibi günümüzde de edebiyat eserlerinin vermek istediği temel iletiden çok o eserin para getirip getiremeyeceği konusu daha önemli halde.

Bir dönem Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Yakup Kadri, Halide Edip, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Oğuz Atay gibi değerli ve nitelikli edebi eserlere imza atan güzide edebiyatçılarımızın önemli bir yere sahip olduğu edebiyatımız bugün neredeyse tamamen maddi kazancın ve popüler kültürün etkisi altında. Yanlış anlaşılmasın. Maddi kazanç elde edilmesin demiyorum. Ben para kazanma uğruna değerlerin çiğnenmesine karşıyım. Para kazanma uğruna niteliğin ve seviyenin düşmesine karşıyım. Para kazanma çılgınlığının insanı insanlıktan uzaklaştırmasına karşıyım.


Değerli okurlar; her insanın okuma zevki farklıdır. Kimi insan nitelikli yapıtları okur, kimisi ise popüler kültürün etkisiyle oluşturulmuş yapıtları okur. Kimse kimsenin zevkine karışamaz. Ben söz varlığımı geliştiren, insanı düşünmeye ve sorgulamaya sevk eden, insanın ufkunu açan nitelikli edebiyat eserlerini okumayı tercih ediyorum. Beni kaygılandıran durum yazımda da belirttiğim gibi niteliğin ve seviyenin giderek düşmesi. Yazımı bitirmeden önce şunları da sözlerime eklemek istiyorum: Türk edebiyatının özellikle öykü ve deneme türlerinde güçlü kalemlerinden olan Rasim Özdenören yukarıda alıntıladığım yazıyı 1982 yılında kaleme almış. Üzülerek görüyorum ki o gün için geçerli olan şeyler günümüz için de geçerli. Yani aradan 37 yıl geçmiş, durum hâlâ aynı. Edebiyatta bırakın ilerlemeyi git gide seviye ve nitelik düşüyor ve geriliyoruz. Durum içler acısı...

1 Nisan 2019 Pazartesi

Edebiyat Günlükleri: Uygarlık ve Edebiyat

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/books-on-bookshelves-1166657/


Merhaba değerli "Aylak Editör" okuyucuları. İsmim aylak olsa da aylaklık yapmıyor ve yazmaya devam ediyorum. Uzun süredir "Edebiyat Günlükleri" başlığı altında yazı yazmamıştım ve bugün yazmaya karar verdim, yazımı sizlerle paylaşıyorum. Bugün "Uygarlık ve Edebiyat" konusunu ele alacağım. Bu başlığı görenler benden uzun çözümlemeler yapmamı bekleyebilir. Ancak benim bu yazımda uzun çözümlemelere girmeye pek niyetim yok. Onun için kısa bir yazı yazıp sözü çok sevdiğim bir yazarın notlarıyla bitireceğim. İsterseniz yazıya uygarlığın tanımıyla başlayalım.

Uygarlık, bir ülkenin veya toplumun sahip olduğu maddi ve manevi eserlerin tümünü kapsayan bir kavramdır. Bu maddi ve manevi eserlerin içerisinde bilim, kültür-sanat ve teknolojiye ait ürünler yer alır. Edebiyat ise duygu ve düşüncelerin okuyanda estetik bir haz ve heyecan uyandıracak biçimde sözlü veya yazılı olarak dile getirilmesidir. Edebiyat ile uygarlık arasındaki ilişkiye değinirsek; edebiyatı uygarlığın bir türevi olarak tanımlayabiliriz. Edebiyat, uygarlığın bir parçasıdır ve ondan izler taşır. Söz konusu ülkenin veya toplumun uygarlık düzeyi ne kadar gelişmişse edebiyatın da gelişmişlik düzeyi o kadar yüksek olur. Çünkü edebiyatın, edebi eserlerin en önemli beslenme kaynağı söz konusu toplumun uygarlığıdır.

Uygarlık tanımda da belirttiğimiz gibi sadece maddi eserlerden oluşan bir yapı değildir. Onun temelini oluşturan şey kesinlikle özünde bulunan manevi atmosferidir. Bu konuda ünlü öykü yazarı ve düşünür -benim de çok sevdiğim bir yazar olan- Rasim Özdenören'in Mayıs 1977'de kaleme aldığı ve "Ruhun Malzemeleri" adlı kitabında yer alan şu sözlerine kulak verelim:

"(...) Kuşkusuz, uygarlık sırf maddi dışlaşmadan meydana gelmiş bir fenomen değildir. Bu maddi dışlaşmanın yanında, hatta ötesinde bir de onun telkin ettiği manevi bir ruh atmosferi vardır. Bu atmosfer, o uygarlığın her çeşit kurumunu sarmıştır, uygarlığın bütün atomlarına nüfuz etmiştir. Uygarlık dediğimiz fenomen belki asıl bu ruhi atmosferiyle varlık aleminde yer edinebilme hakkına ve haysiyetine sahip olabiliyor. Edebiyatı, uygarlığın bir türevi olarak düşünürken, uygarlığı asıl bu ruhi, manevi yapısı içinde değerlendirmek gerekiyor. Çünkü edebiyat, son çözümlemede aşkınlığını bu atmosfer içinde deneme ve gerçekleştirme girişimidir. Yoksa kuru, resmi bir belge değildir. Uygarlığın sınırları ne kadar geniş olursa, edebiyatın da o kerte bol beslenme kaynakları var demektir."

Yazıya son verirken şunları da eklemek isterim: Uygarlığı uygarlık yapan, edebiyatı edebiyat yapan, onlara değer katan, onları yücelten ve bize bağlayan yegane şey manevi ruh atmosferidir. Bunu söylerken de uygarlığın içerisinde yer alan maddi atmosferin reddedilemeyeceğini de söylemem gerekiyor.

Bu yazımda "Uygarlık ve Edebiyat" konusunu ele aldım. Sizin de bu konuda söyleyecekleriniz varsa yorum kısmından görüşlerinizi yazabilirsiniz. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere...

19 Kasım 2018 Pazartesi

Edebiyat Günlükleri: Edebiyat Dersleri Nasıl Olmalı?


Bu yazımda sizlere bir eğitimci olarak edebiyat derslerinin nasıl olması gerektiği hakkında bilgi vermek istiyorum. Daha doğrusu kendi fikirlerimi aktarmak istiyorum. 

Edebiyat, duygu ve düşüncelerin estetik bir formda anlatılmasıdır. Bu tanımdaki anahtar sözcük "estetik" sözcüğüdür. Öyleyse şöyle bir sonuca varabiliriz: Dersler "estetik" bir havada geçmeli. Kuramsal bilgi sınırlandırılmalı. Elbette sınavların önemli bir yer tuttuğu bir eğitim sisteminde kuramsal bilgilere ihtiyaç var. Ancak ben kuramsal bilgiye dersin 15-20 dakikasının ayrılması gerektiği kanaatindeyim. Fazla kuramsal bilginin üretkenliği öldürdüğü fikrini benimsiyorum. 

Edebiyat dersleri bana göre ilham verici, ufuk açıcı olmalıdır. Öyle bir edebiyat dersi yapılmalı ki sınıf bir şair ve yazar okuluna dönüşmelidir. Öncelikle derslerde öğrencilere usta şair ve yazarların eserleri okutulmalı. Okutulmalı ki öğrenciler usta şair ve yazarların dili nasıl ustalıkla kullandığını görebilsinler. Okutma faslından sonra öğrenciler yazı yazmaya teşvik edilmeli. Önce basit yazılar yazdırılmalı, sonra yazının niteliği kademe kademe artırılmalı. 

Bana göre öğretmenlerimiz derslerinde fırsat buldukça şiir dinletileri düzenlemeli. Ayda bir değil mümkün olan her zaman düzenleyebilmeli öğretmenlerimiz. Çünkü şiir çoğu zaman insanın ruhunun derinliklerindeki saklı hazineleri ortaya çıkarır. Şiir ilham verir insana. İnsana günlük hayatta görmediği, göremediği güzellikleri gösterir şiir. Bambaşka alemlere, rüya ve hayal dolu alemlere sürükler insanı. İnsanın içinde istemsizce hapsolduğu bir duygu dünyası, duygu evreni oluşturur. O yüzden bence şiir kesinlikle ihmal edilmemeli. 

Roman ve öykü de ihmal edilmemeli bence. Öğrenciler roman ve öykü okuyabilmeli, roman ve öykü okumaya teşvik edilmelidir. Öğretmenlerimizin burada yönlendirici vasfı çok önemli. Bir edebiyat öğretmeni Türk ve dünya edebiyatının en önemli eserlerini bilmeli, onları yakından tanımalı ve bu kıymetli eserleri öğrencileriyle buluşturabilmelidir. 

Hep yakınırız ülkemizde artık iyi sanatçılar, yazarlar, şairler yetişmiyor diye. Hep kaliteden dem vururuz. Edebiyatta, sanatta kalitenin düştüğünü dile getiririz. İşte yakınmamak için edebiyatta ve sanatta kaliteyi tekrar yükseltebilmek için çocuklarımızı, gençlerimizi üretkenliğe yöneltmeliyiz. Çocuklarımızı gençlerimizi üretkenliğe yöneltmek içinse özellikle edebiyat derslerini buna göre şekillendirmemiz lazım. 

Bugünkü anlatacaklarım bu kadar. Edebiyat günlükleri Allah kısmet ederse devam edecek. Görüşmek üzere...



14 Kasım 2018 Çarşamba

Edebiyat Günlükleri: Edebi Eserlerde Dil ve Edebiyat Gerçeği Yansıtmak Zorunda mıdır?


Bugünkü "Edebiyat Günlükleri" adlı yazı dizisinin ikinci konusu "Edebi Eserlerde Dil ve Edebiyat Gerçeği Yansıtmak Zorunda mıdır?"  Bugün bu konu hakkında sizlere bilgi vermeye çalışacağım. Bu yazı dizisinin ilk yazısını okumak isterseniz şuradan okuyabilirsiniz. İsterseniz bugünkü konumuza başlayalım.

Edebi Eserlerde Dil 

Edebi eserlerin kendisine özgü bir dili vardır. Sanatçı edebi eserinde günlük hayatta kullandığımız kelimeleri kullanır ancak bu kelimelere yepyeni, bambaşka anlamlar yükler. Bu kelimeler gerçek hayatta kullandığımız anlamdan uzaklaşır ve sanatçı yazdığı eserinde bu kelimelerle bambaşka bir dünya oluşturur. 

Edebi metinler duygu ve heyecan yüklü metinlerdir. Bir bilimsel metin özelliği taşımazlar. Bilindiği üzere bilimsel metinlerde dil açık, anlaşılır bir şekilde kullanılır. Edebi metinler duygu ve heyecan yüklü metinler olduğu için bu metinlerde dil, insanda heyecan ve estetik bir haz uyandırma amacıyla kullanılır. 

Edebi Eserler Gerçeği Yansıtmak Zorunda Mıdır?

Edebiyatın gerçeği yansıtıp yansıtmayacağı konusu geçmişten günümüze kadar hep tartışılmıştır. Bence edebiyat gerçeği yansıtmak zorunda değildir. Çünkü bir edebi eserin en önemli özelliği kurmaca metin olmasıdır. Ancak şunu söylemeliyim ki yazılan her edebi eser yazıldığı dönemin tarihi gerçekliğinden, zihniyetinden izler taşıyabilir. Ancak bu izler eserde olduğu gibi yansıtılmaz, yazarın hayal dünyasından geçerek eserde kendisine yer bulur. 

Bu yazımda edebi eserde kullanılan dile ve edebiyatın gerçeği yansıtıp yansıtmayacağı konusuna değindim. Bir dahaki "Edebiyat Günlükleri" dizisindeki yazımın konusu "Edebiyat Dersleri Nasıl Olmalı?" olacak. 

Görüşlerinizi yazabilirsiniz. Sağlıcakla kalın...

25 Ekim 2018 Perşembe

Edebiyat Günlükleri: Edebiyat Hakkında


Sanat, duyguların resim, müzik, mimari vb. yollarla dışa vurulması olarak tanımlanabilir. Edebiyatı da güzel sözlerin insanlar üzerindeki etkilerini düşünürsek güzel sanatlar içerisinde değerlendirebiliriz. Edebiyat bir sanat dalıdır ve duyguların, düşüncelerin okuyanları duygulandıracak, heyecanlandıracak ve estetik bir haz meydana getirecek biçimde söz ya da yazıyla anlatılması olarak tanımlanabilir. Bu tanıma bağlı kalarak oluşturulan eserlere de edebi eser adı verilir. 

Tanımları yaptığımıza göre bir de edebiyatın görevine değinelim. Aslında edebiyatın birçok görevi vardır. Ancak ben bu yazıda sadece bir görevine değinmek istiyorum; o da edebiyatın yansıtma görevi... Edebiyatın dış dünyadaki gerçeklikleri yansıtma görevi vardır. Bu görevi fotoğraf sanatı da yerine getirir ancak edebiyatı bu konu içerisinde ele aldığımızda edebiyat bu yansıtma görevini çok farklı biçimde yerine getirir. Bir edebi eser meydana getiren bir sanatçı önce dış dünyadaki gerçeklikleri algılar ve bu algıladığı gerçeklikleri kendi hayal dünyasında yeniden kurgular ve bunları bambaşka bir kalıba sokar. Sanatçının burada yaptığı iş kurmaca bir dünya oluşturmaktır. Yani diyebiliriz ki edebiyatın temelini kurgusallık/kurmaca dünya oluşturur. 

Edebiyatın temelini oluşturan bir diğer kavram ise hayal gücüdür. Hayal gücünü kullanmayan bir sanatçı kesinlikle düşünülemez. Zaten işin içinde hayal gücü yok ise burada sanattan söz etmemiz mümkün değildir. Kurmaca dünyanın oluşturulabilmesi için çok iyi bir hayal gücü gereklidir.

Değerli dostlar, bugünkü anlatacaklarım bu kadar. Bugünden itibaren yeni bir yazı dizisine başladım. Her gün olmasa da fırsat buldukça "Edebiyat Günlükleri" adı altında yazılar yazacağım. Bu yazı dizisinde edebiyat, edebi eser, Türk ve dünya edebiyatının en seçkin yazarları ve kitaplar hakkında çeşitli değerlendirmelerim olacak. Edebiyatseverlerin ilgiyle takip edeceğini umuyorum. Lütfen takipte kalın:) 



Popüler Yayınlar

Blog Listem