Değerli Aylak Editör okuyucuları, merhaba. Bugün ilginç bir içerikle karşınızdayım. İnşaallah beğenirsiniz.
Erhan Çakırlar'dan rol çalmak istedim bugün. Yahu durun hemen "Pis hırsız, biz burada hırsızları sevmeyiz!" falan demeyin. Bir durun dinleyin. Erhan Bey'i takip edenler bilir; kendisi okuyucularına iş fikirleri sunuyor. Kendisinin bloğuna buradan ulaşabilirsiniz. Ben de düşündüm ki bir iş önerisi de ben sunayım.
Efendim, lafı biraz dolandıracağım, onun için kusura bakmayın. Salı günü semt pazarına gittim. Hay gitmez olaydım. Psikolojim bozuldu, yaşama sevincim kaçtı. Malum sizler de biliyorsunuz ki meyve-sebze fiyatları ateş pahası, el yakıyor. Pazarı dolaşıyorum, dolaştıkça bunalıma giriyorum. Dolaştıkça bunalıyorum, bunaldıkça dolaşıyorum. Böyle bir kısır döngü içindeyim. Uzaktan bir fiyat etiketi görüyorum, bakıyorum ve içimden diyorum ki "Hah işte ucuz bir şey buldum sonunda, koş git al" diyorum ancak ne oluyorsa tezgahın yanına yaklaştığımda oluyor. Etiketin üstünde fiyat yazıyor ama fiyatın yanında küçücük "yarım" yazıyor. Yani anlayacağınız ucuz sandığım şeyin yarım kilosu ... liraymış. Bende büyük bir hayal kırıklığı; küçük Emrah gibi boynumu büküyor ve tezgahtan uzaklaşıyorum. Dolaşmaya devam ediyorum, bir bunalım içerisindeyim. Ter basıyor ve pazardan artık kaçmak istiyorum. Aklımdan şöyle kaçmak geçiyor. Nasıl mı? İşte böyle:
Neyse efendim, lafı fazla uzatmayayım. Kahramanmaraş'ta yaşayan bir vatandaş benim gibi bunalıma girmiş, canına tak etmiş olacak ki evde sera kurmuş. O da çoğumuz gibi sebze fiyatlarının uçukluğundan şikayetçi. Şikayetçi olduğu için de evindeki salona sera kurmuş ve kendisi sebze yetiştirmeye başlamış.
Şimdi sorarım size. Ne yapsak biz de mi böyle sera kursak? :)
Eeee, ne demişler; izahı olmayan şeylerin mizahı olurmuş. Siz de görüşlerinizi yazabilirsiniz. Sevgiyle kalın :)