Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şiir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Kasım 2018 Pazartesi

Edebiyat Günlükleri: Edebiyat Dersleri Nasıl Olmalı?


Bu yazımda sizlere bir eğitimci olarak edebiyat derslerinin nasıl olması gerektiği hakkında bilgi vermek istiyorum. Daha doğrusu kendi fikirlerimi aktarmak istiyorum. 

Edebiyat, duygu ve düşüncelerin estetik bir formda anlatılmasıdır. Bu tanımdaki anahtar sözcük "estetik" sözcüğüdür. Öyleyse şöyle bir sonuca varabiliriz: Dersler "estetik" bir havada geçmeli. Kuramsal bilgi sınırlandırılmalı. Elbette sınavların önemli bir yer tuttuğu bir eğitim sisteminde kuramsal bilgilere ihtiyaç var. Ancak ben kuramsal bilgiye dersin 15-20 dakikasının ayrılması gerektiği kanaatindeyim. Fazla kuramsal bilginin üretkenliği öldürdüğü fikrini benimsiyorum. 

Edebiyat dersleri bana göre ilham verici, ufuk açıcı olmalıdır. Öyle bir edebiyat dersi yapılmalı ki sınıf bir şair ve yazar okuluna dönüşmelidir. Öncelikle derslerde öğrencilere usta şair ve yazarların eserleri okutulmalı. Okutulmalı ki öğrenciler usta şair ve yazarların dili nasıl ustalıkla kullandığını görebilsinler. Okutma faslından sonra öğrenciler yazı yazmaya teşvik edilmeli. Önce basit yazılar yazdırılmalı, sonra yazının niteliği kademe kademe artırılmalı. 

Bana göre öğretmenlerimiz derslerinde fırsat buldukça şiir dinletileri düzenlemeli. Ayda bir değil mümkün olan her zaman düzenleyebilmeli öğretmenlerimiz. Çünkü şiir çoğu zaman insanın ruhunun derinliklerindeki saklı hazineleri ortaya çıkarır. Şiir ilham verir insana. İnsana günlük hayatta görmediği, göremediği güzellikleri gösterir şiir. Bambaşka alemlere, rüya ve hayal dolu alemlere sürükler insanı. İnsanın içinde istemsizce hapsolduğu bir duygu dünyası, duygu evreni oluşturur. O yüzden bence şiir kesinlikle ihmal edilmemeli. 

Roman ve öykü de ihmal edilmemeli bence. Öğrenciler roman ve öykü okuyabilmeli, roman ve öykü okumaya teşvik edilmelidir. Öğretmenlerimizin burada yönlendirici vasfı çok önemli. Bir edebiyat öğretmeni Türk ve dünya edebiyatının en önemli eserlerini bilmeli, onları yakından tanımalı ve bu kıymetli eserleri öğrencileriyle buluşturabilmelidir. 

Hep yakınırız ülkemizde artık iyi sanatçılar, yazarlar, şairler yetişmiyor diye. Hep kaliteden dem vururuz. Edebiyatta, sanatta kalitenin düştüğünü dile getiririz. İşte yakınmamak için edebiyatta ve sanatta kaliteyi tekrar yükseltebilmek için çocuklarımızı, gençlerimizi üretkenliğe yöneltmeliyiz. Çocuklarımızı gençlerimizi üretkenliğe yöneltmek içinse özellikle edebiyat derslerini buna göre şekillendirmemiz lazım. 

Bugünkü anlatacaklarım bu kadar. Edebiyat günlükleri Allah kısmet ederse devam edecek. Görüşmek üzere...



25 Ekim 2016 Salı

ŞİİRE DAİR


                                                                   

 

Aklına geldi mi yazacaksın şiiri. Yazmadın mı sonra unutur gidersin. Aklındaki mısralar uçar gider hemen yazıya dökmezsen. Şiir anlıktır. Şiir, pencerenden giren güneş ışığıdır, karanfil, nane, kekik kokusudur, yağmurun sesidir, kar tanesidir, kırlardaki papatya ve gelinciklerdir, nazlı bir sevgilidir, aşktır, ıstıraptır.

Şiir mi yazacaksın? Aslında kolaydır şiir yazmak. Ama kime kolay? Asıl mesele burada. Hayata farklı bir gözle bakan insana kolay. "Nasıl yani?" dediğinizi duyar gibiyim. Açıklayayım: Şair dediğiniz adam (veya kadın) her varlığa bir sanat eseri gözüyle bakar ( Zaten Allah'ın yarattığı her şey eşsiz bir sanat eseridir.). Kainatı tüm yönüyle okur, derinliğine okur; ona bir de estetik katar. Şair uçan kuştaki güzelliği, bir yaprağın üzerindeki kılcal damarları görür; karanfil ve yasemin kokularını, toprağın kokusunu, sevgilinin kokusunu tüm hücrelerine işlemiş gibi duyar ve bunu kağıda döker. Gönülden akan mürekkep kağıtla buluşur, ortalık düğün yeri gibi olur şiirde. 

Şiir, bir ressamın elinden çıkan bir resim gibidir. Şiirde sözcüklerin ahengi vardır; resimde ise renklerin ve çizgilerin ahengi vardır. Etrafınıza iyi bakın. Evinizin önündeki kediye, ağaçların dallarında adeta şarkı söyleyen kuşlara, bir adamın sırtındaki küfeye, örümceğin ağ örüşüne, arının bal yapışına, papatyalara, gelinciklere, dut ağacına, masmavi gökyüzüne, öfkeli fırtınaya, insanın bedenini okşayan, huzur veren, serinleten rüzgarlara, karın yağışına, kalem tutan elinize, parmaklarınıza, toprağa, havaya, suya... Hepsine iyi bakın. Tüm bu saydıklarım (ve sayamadıklarım) hepsi birer şiir konusudur. Hepsi bir şiirin ana omurgasını oluşturabilir. Bakmasını, görmesini, duymasını, hissetmesini iyi bilenler tüm bu malzemeleri ahenkle, ritmle iyi karıştırırsa bizi masal alemlerine götüren, hayal dünyamızı harekete geçiren bir sanat eseri ortaya koyabilir. 

Kısacası şiir bakmaktır, görmektir, duymaktır ve hissetmektir. Kimi zaman da savaşlara, gözyaşına, haksızlıklara karşı bir haykırıştır. Fikrin, hiddetin ve heyecanın birleştiği bir sözcükler dünyasıdır. Neyse... Siz siz olun; şiiri hayatınızdan eksik etmeyin.

  
  

Popüler Yayınlar

Blog Listem