5 Ekim 2018 Cuma

İsveç'te Kötü Gece


Avrupa Ligi'ne kendi sahasında Sarpsborg'u 3-1 yenerek başlayan Beşiktaş İsveç'te Malmö'ye 2-0 mağlup oldu.

Geçen sezon Şampiyonlar Ligi'nde gruptan 14 puanla namağlup lider çıkan Beşiktaş'tan bu sezon eser yok. Ne ligde ne de Avrupa'da...

Neyse o konuda yazılacak çok şey var ama girmek istemiyorum oralara. Şimdi sorum şu: Peki neden yenildi Beşiktaş? Fazla uzatmadan kısaca belirteyim. Bence mağlubiyetin baş sorumlusu takımı maça iyi hazırlayamayan, Babel ve Quaresma gibi takımın en etkili oyuncularını ilk 11'de başlatmayan teknik direktör Şenol Güneş'tir. Peki Atiba'nın Avrupa Ligi listesine dahil edilmemesine ne demeli? Yaşı ilerlemesine rağmen çok iyi işler yapan Atiba bu sezon Avrupa Ligi maçlarında oynayamayacak. Gerçekten şaka gibi. Atiba en kötü haliyle bile Beşiktaş kadrosunda kendisine yer bulur bence.

Neyse... Beşiktaş'ın grubu kolay bir grup. Beşiktaş bu gruptan çıkar kanımca çıkmalıdır da. Aksini düşünmek bile istemiyorum. Ama acilen Beşiktaş'ın silkelenip kendine gelmesi lazım. Bir Galatasaraylı olarak Beşiktaş'a ve diğer tüm takımlarımıza Avrupa maçlarında başarılar diliyorum. Hepsinin yolu ve bahtı açık olsun.

4 Ekim 2018 Perşembe

Beceriksizlik mi, Talihsizlik mi?


Şampiyonlar Ligi'nde ilk maçında İstanbul'da Lokomotiv Moskova'yı 3-0 mağlup eden Galatasaray, ikinci maçında deplasmanda Porto'ya 1-0 mağlup oldu.

Hiç hak etmedik aslında mağlubiyeti. Şampiyonlar Ligi seviyesine yakışır bir futbol oynadık, ancak Şampiyonlar Ligi seviyesine yakışmayan bir gol becerisi eksikliği vardı takımımızda. Çok pozisyon bulduk Sinan Gümüş'le, Nagatomo'yla, Rodrigues'le... Ama bir türlü başaramadık gol atmayı.

Yazık oldu gerçekten. İkinci yarının başında çok basit bir gol yedik ve yediğimiz golden sonra bocaladık, sonra yine toparlanır gibi olduk, pozisyon da bulduk ama çeviremedik maçı. Ancak şunu söylemeliyim ki oynadığımız futbol umut verici.

 Kaçırdığımız gol pozisyonlarına tekrar değinmek istiyorum. Gerçekten inanamıyorum kaçırdığımız gollere. Beceriksizlik mi desem talihsizlik mi desem bilemedim. Neyse, inşallah diğer maçlarda telafi ederiz. Yolun ve bahtın açık olsun Galatasaray.


3 Ekim 2018 Çarşamba

Üniversitelerde Boş Kontenjan Meselesi


Üniversiteli olmak bambaşka bir şeydir. İnsana çok yararı var. Öncelikle üniversiteyi kazanarak bir bilim yuvasına -ki ülkemizde üniversitelerin bir bilim yuvası olduğu tartışmalı bir konudur- adım atmış olursunuz. Eğer içiniz öğrenme aşkıyla doluysa doğru adrestesiniz.

İkinci yararı kitaplarla, kütüphanelerle içli dışlı iseniz üniversitelerin kütüphanelerinden yararlanarak çeşitli okuma deneyimleri yaşarsınız. Okudukça kendinizi geliştirirsiniz.

Üçüncü yararı kazandığınız üniversitenin imkanlarından iyi yararlanabilirseniz okuyarak, öğrenerek ufkunuzu genişletip, farklı bakış açıları kazanabilirsiniz. Hayata, olaylara ve durumlara farklı açılardan bakabilirsiniz. 

Dördüncü yararı ise üniversitede yeni insanlarla tanışıp sosyalleşirsiniz. Bambaşka hayatları tanıma fırsatı bulursunuz. 
NOT: Üniversite arkadaşlıkları genelde hikayedir. Herkes mezun olduktan sonra birbirini unutur. 

Bu ve bunun gibi birçok madde sıralayabiliriz aslında. Ama ben asıl meseleye gelmek istiyorum.

Neden her yıl üniversitelerde yüz binlerce kontenjan boş kalıyor? Düşündüm ve nedenlerini tespit etmeye çalıştım. İşte tespitler: 

1) YÖK ve ÖSYM'nin yaptığı yanlış kontenjan planlamaları en büyük etken. Bol keseden kontenjan veriliyor bazı bölümlere. 

2) Üniversite adaylarını bilinçlendirmeye ve doğru yönlendirmeye yönelik rehberlik hizmetleri ilgili kurumlarca yeterli bir şekilde yapılamıyor.

3) Bazı bölümler istihdam açısından sıkıntılı. Üniversite adayları mezuniyet sonrası istihdam olanaklarını yani iş bulma olanaklarını dikkate alıyor. Bu nedenle bazı bölümleri puanı yetse bile tercih etmiyor.

4) Öğrenciler "üniversite mezunu işsiz ordusu"nu görünce belki de tamamiyle üniversite okumaktan vazgeçiyor ve polislik vb. meslekleri tercih ediyor.

5) Üniversite diplomasının artık işe girişlerde yeterince bir hükmü kalmadı. Yani üniversite adayları "Diplomam kimin umrunda?" diyerek üniversite okumak istemiyor.

6) Eğitim fakültelerinin hali ise perişan. Öğretmen yetiştiren bu fakültelerden mezun olan öğretmen adayları "atanamayan/ataması yapılmayan öğretmenler ordusu"na -ki bu ordunun kişi sayısı İzlanda'nın nüfusundan fazla- katılıp gençliğini KPSS Genel Kültür-Genel Yetenek, Eğitim Bilimleri, Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi (ÖABT) ve mülakat ile harcıyor. Bunu gören üniversite adayı ise eğitim fakültelerine girmeyi tercih etmiyor; girse de başka çaresi olmadığından giriyor.

Değerli dostlar, benim görüşlerim, tespitlerim bunlar. Katılırsınız veya katılmazsınız orası ayrı mesele. Yetkililerin bu duruma kesinlikle çare bulması gerek. İnşallah sorunlar çözülür ve sağlıklı bir sisteme kavuşuruz.

Soru, görüş ve önerilerinizi yorum kısmından belirtebilirsiniz. 

Foto Kaynak: https://www.pexels.com/photo/photography-of-people-graduating-1205651/


1 Ekim 2018 Pazartesi

Kitap Kurtlarının Dikkatine: Ekim Ayı Fırsatı


Okumak gerçekten çok büyük bir keyif. İyi ki kitaplar var. Ben de vakit buldukça kitap okumaya çalışırım. Günlük hayatın sıkıntılarından az bir süreliğine de olsa uzaklaşmak için gerçekten kitaplar birebir. 

Neyse, asıl maksadıma geleyim. Sevgili kitap kurtları sizlere bir fırsat haberim var. Kitapyurdu.com'da ekim ayı boyunca Falih Rıfkı Atay, Asa Lind, Mine Soysal, Sait Faik ve Jo Nesbo'nun kitapları indirimli. İşte bu da fotosu:


Beni özellikle Falih Rıfkı Atay ve Sait Faik Abasıyanık'ın kitaplarının indirimli olması heyecanlandırdı. Fırsatını bulursam almaya gayret edeceğim. Herkese kitap dolu günler ve keyifli okumalar:)


Fenerbahçe'de Kriz


Yazımın başlığını "Fenerbahçe'de Kriz" olarak belirledim. Çünkü hakikaten bir kriz, bir kaos var Fenerbahçe'de. Bu sezon izlediğim Fenerbahçe son yılların en dirençsiz, en kötü Fenerbahçe'si. Bu sezon oynadığı 10 resmi maçta sadece 2 galibiyet alabilen, Dinamo Zagreb ve Rizespor deplasmanlarında dağılan bir Fenerbahçe... 7 haftada 7 puan... Fenerbahçe gibi büyük bir kulübün 7 haftada 7 puan alabilmesi asla kabul edilemez. 

Fener'in teknik direktörü ligimize uygun bir teknik direktör değil. Aynı zamanda takımı ve ligimizi de tanımıyor. Oyunu okuyamıyor. Oyunu okuyamadığı için de oyuncu değişikliklerinde yanlış kararlar alıyor. "Takım daha yeni" diyeceksiniz belki de. Evet, daha yeni. Ama Fenerbahçe taraftarı kötü oyunu, mücadelesizliği, dirençsizliği asla kabul etmez. Fenerbahçe taraftarı sürekli hücum yapan, rakibi yarı sahasına hapsedip boğan, pres yapan, rakibe savunma yaptırtan bir takım ister. 

Peki bu krizin, bu kötü gidişin sorumlusu kim? Başkan Ali Koç mu, sportif direktör Comolli mi, teknik direktör Cocu mu yoksa sahada ruh gibi dolaşan futbolcular mı? Bence hepsi bu kötü gidişten sorumlu.

Çare ne mi? Çare bu ligi iyi tanıyan bir teknik direktör. Artık o teknik direktör Ersun Yanal mı olur ya da başkası mı olur onu bilemem. 

Görüşlerinizi yorum kısmında belirtebilirsiniz. Sağlıcakla kalın. 

28 Eylül 2018 Cuma

Kısa Kısa Notlar- Cuma Günü ve Yazmak Üzerine


NOT 1: Cuma Günü
Cuma günü güzel bir gündür. Hem mübarek bir gündür hem de hafta sonundan önceki gündür. Hafta sonundan önceki gün olması dolayısıyla çoğu insanın neşesi yerine gelir bu günde. Hele mesai saatinin bitimine doğru doruk noktasına ulaşır bu neşe. İşte bu saatlerde asık suratlar bir anda gül bahçesine dönüverir. Hafta sonunda neler yapılacağının planı bile yapılmıştır bazı insanlarca. Ben seviyorum cuma günlerini. Hem kutsal bir gün hem de hafta sonunun habercisi bir gün.


NOT 2: Yazmak Üzerine
İnsanı diğer canlılardan ayıran en temel özellik düşünebilme yetisinin olmasıdır. İnsan düşündüklerini çeşitli yollarla dışa vurur. Bu yollar konuşma, yazma, jest ve mimiklerdir. Yazma ise duygularımızı, düşüncelerimizi dışa vurmanın en güzel yollarından birisidir. Yazma eylemi bir terapi gibidir bence. Psikolojik açıdan kendimi iyi hissetmediğim zamanlarda hep yazı yazmaya çalışırım. İlhamın gelmesini beklemem. Daha doğrusu ilhamın gelmesini bekleyerek zaman kaybetmem. Masamın başına geçtiğimde bir şeyler karalamaya, yazmaya başlarım. Başladıktan sonra da ilham zaten gelir, ardı ardına düşüncelerimi sıralamaya başlarım. Yani işin en önemlisi yazmaya başlamak. Başladıktan sonra gerisi geliyor zaten. 

Bakın dostlar, şu an yazıyorum ve rahatlıyorum. Kendimi çok iyi hissediyorum. İyi hissettikçe de yazı yazma isteğim artıyor. Galiba bir döngü halini alıyor bu durum; ama kısır döngü değil bence verimli bir döngü. Yazma ve üretme döngüsü...


27 Eylül 2018 Perşembe

Euro 2024 Üzüntüsü

Türkiye'nin spor organizasyonlarıyla imtihanı devam ediyor. Yine büyük umutlarla, büyük bir hevesle başvurduğumuz bir spor organizasyonunu ülkemizde düzenleme hakkını kazanamadık. 

Ülkemiz daha önce 2008 Avrupa Şampiyonası'nı düzenlemek için Yunanistan ile birlikte UEFA'ya başvurmuş ve turnuvayı düzenleme hakkını elde edememişti. 2008 Avrupa Şampiyonası'nı düzenleme hakkını İsviçre-Avusturya ortaklığı kazanmıştı.

Ülkemiz 2016 yılında da başvurdu UEFA'ya. Ancak yine kazanamadık. Hem de 1 oy farkla kazanamadık. 2016 Avrupa Şampiyonası'nı düzenleme hakkını 1 oy farkla Fransızlar kazandı.

2024 içinse büyük umutlarla, büyük bir hevesle başvurduk. Neredeyse herkes seferber oldu; ama yine kazanamadık. Bu sefer de Almanlar kazandı.

Adil bir değerlendirme yapıldı mı yapılmadı mı orasını bilmiyorum ama bizim hazırladığımız tanıtım filmi biraz sönük kaldı gibi. Almanlar tanıtım filminde kendi efsanelerine yer verirken biz ise tanıtım filmimizde "Kebapçı Nusret"e yer vermişiz. İşte foto:


İşte Nusret tanıtım filminde bu şekilde yer aldı. Tanıtım filmi bence sınıfta kaldı. Söz konusu şey futbol, yemek yarışmasına gitmiyoruz ki! Nusret ne alaka!

Bir de şunu eklemeliyim. Almanlar lobi faaliyetlerini çok iyi yürütmüşler. Kazanmalarındaki etkenlerden birisi de bu.

Olimpiyatları almak için de çok uğraşmıştık. Hafızam beni yanıltmıyorsa daha önce 2012 ve 2020 olimpiyatlarını düzenlemek için de başvurmuştuk ancak onları da kazanamadık. 2012'de Londra, 2020'de de Tokyo kazanmıştı. Gerçekten bu bir imtihan sanırım. Türkiye'nin spor organizasyonlarıyla imtihanı...

Neyse dostlar... Durum işte böyle. Bir dahaki yazımda görüşmek üzere, hoşça kalın.



26 Eylül 2018 Çarşamba

Dünyanın En Hızlı Futbolcularından Muhteşem Performanslar

Bir futbolcuda bulunması gereken en önemli özellikler nelerdir? Aklımıza ilk gelenleri söyleyelim: Hızlı olma, teknik becerilere sahip olma, güçlü ve dayanıklı olma, iyi bir fiziğe sahip olma ve iyi bir pozisyon bilgisinin olması vs. Ama bunlardan bir özellik var ki bir futbolcuyu rakiplerinden üstün kılar. İşte o özellik hızlı olmak. 

İşte izleyeceğiniz bu videoda dünyanın en hızlı futbolcularının muhteşem performanslarından kesitler sunulmuş. Videoyu hazırlayan Youtube kanalının adı ise Turkish VideoMaker. Bakalım listede kimler varmış? Keyif ve heyecanla izleyelim.


25 Eylül 2018 Salı

VamosART Adlı Youtuber ve Üç Boyutlu Uçak Çizimi

Resim yapmak, yeteneği olan birçok insanın vazgeçemediği bir aktivite. Beni sorarsanız; ben pek beceremem. Aram yoktur resim yapmakla. Keşke yeteneğim olsaydı :) Ama üç boyutlu resim yapanları izlemeye bayılırım. Rahatlatıyor beni. Bu vesileyle sizlere bir Youtube kanalını tanıtmak isterim. Tanıtmak istediğim kanalın ismi VamosART. İsminden de anlayabileceğiniz üzere yabancı bir youtuber. Çok güzel üç boyutlu resimleri var. İzlemenizi tavsiye ederim. 

İşte karşınızda VamosART adlı youtube kanalından bir video... Sanatçı üç boyutlu uçak çizimine imza atıyor. Keyifle izleyelim. 


24 Eylül 2018 Pazartesi

Sorun Nerede, Çare Ne?


Galatasaray, hafta içinde Şampiyonlar Ligi maçında zaman zaman sıkıntılı dakikalar yaşasa da Lokomotiv Moskova'yı iyi bir oyunla 3-0 mağlup etmiş ve Şampiyonlar Ligi'ne iyi bir başlangıç yapmıştı. Ancak Akhisarspor maçına baktığımızda aynı oyunu sahada göremedik. Galatasaray, Akhisar deplasmanında kötü bir performans sergileyerek sahadan 3-0'lık mağlubiyetle ayrıldı. Bu sonuçla birlikte Galatasaray son iki deplasman maçında toplam 7 gol yiyip hiç gol atamamış oldu. Galatasaray, daha önce Trabzonspor'a deplasmanda 4-0 mağlup olmuştu. 

Peki, bu kabus gecesinin ardından kendimize şu soruları sorabiliriz: Sorun nerede,çare ne? Kendimce çeşitli tespitler yaptım. Ama tespitlere geçmeden önce Akhisarspor'u tebrik etmek istiyorum. Takım olarak iyi oynadılar ve iyi mücadele ettiler. Galatasaray'ın zaaflarını çok iyi kullandılar. Bu arada "tespit" demiştim. Tespitlere geçelim:

-Kaleci Muslera'nın yediği hatalı goller pahalıya mal oldu.

-Garry Rodrigues kazanılan penaltıyı gole çeviremedi. Akhisar'ın kalecisi Fatih'i de kutlamak lazım. Köşeyi doğru tahmin etti ve penaltıyı kurtardı. Maç sonunda Fatih Terim, takımın penaltıcısının Sinan Gümüş olduğunu belirtti ama bence yanlış karar. Selçuk İnan'ın oynamadığı zamanlarda bu takımın penaltıcısı bence Emre Akbaba olmalı. 

-Bence sağ bekte Mariano'nun yerine Linnes oynamalıydı. Linnes sanki deplasman maçlarına daha uygun bir oyuncu gibi. Hem çabuk hem de defansif yönden daha iyi bir oyuncu.

-Ozan'ın yerine Donk ya da Maicon oynamalıydı. Ozan'a daha çok iç saha maçlarında zorluk seviyesi düşük maçlarda görev verilmeli. Ozan hakkında bir parantez açmalıyım. Ozan hem sahadaki duruşuyla, hem sezgileriyle hem de fiziği ve becerileriyle Türk futbolunun yıldız adaylarından birisi. Ona bu genç yaşında ağır sorumluluklar vermemek lazım. Takıma yavaş yavaş kazandırılmalı. 

-Sinan Gümüş, kendisine verilen fırsatları iyi değerlendiremedi, artık onda fazla ısrar edilmemeli.

-Feghouli gibi tecrübeli bir futbolcu küstürülmemeli, takıma kazandırılmalı. Kendisi La liga ve Premier Lig'de oynamış bir futbolcu. 

-Eren, Gomis kadar etkili olamasa da, eleştirilse de sezona gollerle başladı. Sakatlığı bulunmadığı müddetçe forvette Eren oynamalı. 

-Galatasaray özellikle deplasmanlarda  takım savunmasını iyi yapamıyor. Teknik heyetin buna bir çare bulması gerek.

Değerli dostlar, katılırsınız katılmazsınız orasını bilemem ama benim tespitlerim bunlar. Görüşlerinizi yorum kısmında belirtebilirsiniz. Saygılarım ve sevgilerimle.





Popüler Yayınlar

Blog Listem